Aşkın Ritmi II Kitap Yorumu

 



#kitapyorumu

Aşkın Ritmi'nde; arkadaşından yediği kazık sonucu bütün eşyalarından olan, her an evden atılmasına ramak kalmış, iş, aile ve aşk hayatı da sallantıda olan Anne ile annesinin kanser olması ve çok az bir ömrünün kalmasından dolayı yoldan çıkmış, ne yapacağını bilemez bir halde olan ve annesinin dileklerini yerine getirmeye çalışan Malcolm'un hikayesi anlatılıyor.

İkisi bir partide bir araya geliyorlar ve olanlar oluyor. Anne ergenlik zamanlarından beri Stage Dive'ın bateristi Mal Ericson'dan hoşlanıyor. Partide onu karşısında görünce olanlar oluyor tabi. Mal'in deyimiyle deli deli bakıyor adama. 😂 Mal, Anne'in yaşadığı sıkıtılara kulak misafiri olurken aklında bir plan şekilleniyor. Ve Mal kendini Anne'ye yardım ederken buluyor.

Anne iş çıkışı evine geldiğinde evinin yeni eşyalar ile donatıldığını, kirasının ödendiğini ve karşısında Malcolm'u görüyor. Malcolm'un ise bütün bunlar için bir şartı var; Anne'den kız arkadaşı rolünü oynamasını istiyor.

Başta rol icabı olsa da zamanla aralarında karşı konulmaz çekim daha fazla kontrol edemiyor ve işler beklediklerinden daha farklı gelişiyor. Rol icabı olan sevgili olayı gerçeğe dönüşüyor.

İkisi de birbirinin hayatına dokunup, birbirlerine destek oluyorlar. Malcolm'a ve Anne'ye bazı yerlerde kızdığım oldu. Malcolm gerçekten bazen çok hödük, odun olabiliyor. Ve Anne'nin bu kadar kolay kabullenmesini, affetmesini beklemezdim. Biraz Malcolm'u süründürmesini isterdim. Ama söz konusu aşk olunca bütün planlar ters tepebiliyor..

Eskisi gibi kitap okuyamadığım için Aşkın Ritmi çok iyi geldi. Bir gün gibi kısa bir sürede bitirdim ki hızıma ben bile şaşırdım. Çok akıcıydı. Eğlenceliydi, sinir bozucuydu, komikti, duygusaldı.. Bütün duyguları aynı anda yaşadım. Ama en çokta eğlendim. Okurken büyük bir keyif aldım. Serinin devam kitaplarını da arayı fazla açmadan okuyacağım. Özlemişim böyle YA türünde kitaplar okumayı.. Eskiden çok vardı bu tarz kitaplar ama artık pek yok.. Keşke daha çok bu türde kitaplar okuyabilsek.. Aşkın Ritmi okurken eğlendiğim, karakterlerini kimi zaman sevdiğim, kimi zaman boğmak istediğim ama genel olarak sevdiğim bir kitap oldu. 💜

Pinterest shareGoogle Plus share

Aşkın Melodisi II Kitap Yorumu




"Sanırım bazı insanlar sadece etrafta dolaşan ruhlar­dan ibaret. Yalnız başlarına daha iyiler. Yanlarında birine ve sevgiye ihtiyaç duyduklarından daha çok özgürlüklerine ihtiyaç duyuyorlar."

"Anlatmak istediğini anlattın. Benimle param için ilgilendiğini düşünmeme hiçbir sebep yok, tamam mı? Şimdi, bir şeye her ihtiyacın olduğunda bu konuşmayı seninle tekrar yapmayacağım. Sen ve Mercimek benimsiniz ve benim olana göz kulak olurum."


Serinin son kitabını sevdiğimi söylemek isterdim ama ne yazık ki sevemedim.

Serinin diğer kitaplarının bir tık altında kalmıştı bana göre. Duygular çok yüzeysel geldi. Yani ne olup bittiğini anlamadım bile. Bir şeyler oldu bittiye gelmiş gibiydi.

Karakter gelişimi bile tam olarak geçmedi bana. Sanki bu kitabı başka bir yazar yazmış gibi hissettim.

Ben ve Lizzy anne&bana olmak yerine daha çok fan fin fon için birliktelermiş gibi geldi. Lizzy annelik duygusunu hadi biraz da olsa gösterdi diyelim ama Ben de babalığa dair bir duygu hissetmedim.

Zaten sonlara doğru her şeyin mahvolup son anda toparlanması ile kitap bitti. Hiç bir şey anlamadan.. Yani Jimmy ve Lena, Anna ve Mal çiftlerini yazan kadın bu kitabı yazmış olamaz dedim okurken. Benim için hayal kırıklığı oldu. Sevemedim ne yazık ki..

(Jimmy ve Lena hala favorimsiniz. ❤️
 

 

Pinterest shareGoogle Plus share

Küçük Tatlı Yalanlar II Kitap Yorumu


#kitapalıntısı

“Seni seviyorum Pru,” dedi Finn, sesi alçak ama kararlıydı.
Pru birden gözlerini açtı ve nefesi kesildi. Bu kelimeleri duymaya ne kadar çok ihtiyacı olduğunu fark etmemişti ama... “Aşk her şeyi düzeltmez,” dedi tekrar nefes alabildiğinde. “Bir ilişkide kurallar ve beklentiler vardır. Ve bazı şeyleri de geri alamazsın. Benim yaptığımda öyle bir şeydi.”
Finn başını iki yana salladı. “Hayat kural ya da beklenti dinlemez. Hayat karmaşık ve öngörülmezdir. Ve anlaşılan bizim aşkımız da aynı kendisi gibi, ne kural ne de beklenti dinliyor.”


Küçük Tatlı Yalanlar; tam yaz aylarında okunacak, kafa dağıtmalık, eğlenceli bir romantik komedi kitabı.. Yazar, Eğlenceye Fısıldayan Kadın Pru ile işiyle evli olan Finn arasındaki sırlarla dolu karmaşık ilişkiyi eğlenceli bir kalemle ele almış. Pru'nun hayatı ailesinin yaptığı bir trafik kazası sonucu tamamen değişmiştir. Kendini kazadan yaralanan insanların hayatlarını yoluna koymaya adamıştır. Ve onlardan biri de Finn ve kardeşi Sean'dır. Tabi bu gerçeği Finn ve Sean bilmiyor. Pru ise onlara her ne kadar söylemek istese de işler sarpa sarıyor ve Finn'e aşık oluyor. Finn'i görür görmez vuruluyor zaten, adeta salyaları akıyor adama karşı. 😂 Finn'in de ondan aşağı kalır yanı yok. Uzun zamandır etkilendiği tek kadın olduğu için Pru için yanıp tutuşuyor adeta. Ama ikisi de çaktırmamaya çalışıyor. Ama hesaba katmadıkları aşk ikisini de kalplerinden yakalıyor. Finn ise ailesinin ölümünden sonra kendi hayatını askıya almış, kendini kardeşine adamıştır. Sean ise uçarı, uçuk kaçık, deli, aklı bir karış havada, eğlenmekten başka bir şeyle ilgilenmeyen ama özünde iyi biri.. Kafasına vura vura yola gelmeye başladı diyebiliriz. 😂 Pru ikisinin hayatına bir ışık gibi doğuyor ve onların yükünü hafifletiyor. Tüm gerçekler, sırlar, kalp kırıklıkları ortaya çıktıktan sonra işler yolunda gitmemeye başlasa da sonu tatlıya bağlanıyor. Çiftimiz bu tarz kitaplar da beklediğimiz kendi "happy ending"lerine kavuşuyorlar. Yazarın okuduğum ilk kitabı ve kalemini sevdim, eğlenceli buldum. Ben Sean'ın hikayesinin yanında en çok Archer ve Elle'nin hikayesini merak ediyorum. 😈😈

 

Pinterest shareGoogle Plus share

Devrimin Kızı II Kitap Yorumu



#kitapalıntısı

Kısık sesle, "Neden beni sevdiğini anlamıyorum," dedim. "Onu kırdım. Defalarca." Ash'in yüzü yumuşadı, bakışları sıcaktı. "Ama sevgi budur zaten, değil mi? Sırf biri seni hayal kınklığına uğrattı diye onu sevmeyi bırakmazsın."

Belki de sevgi aynı zamanda buydu: Diğer insanın kırgınlıklarını kendininmiş gibi hissetmek..

“Burada benimle ne yapıyorsun Bishop?” diye sordum.
“Başka bir kızla olmalısın. Seni mutlu eden kızla.”
“Beni mutlu eden bir kız istemiyorum”, dedi. “ Seni istiyorum”

"Nereye gidiyorsan yanında yürümek istiyorum. "

#kitapyorumu

Ivy çitin ardına geçtikten sonra hayatta kalma savaşı veriyor ve yolları Ash ve Carter ile kesişiyor. Bishop ise ailesinin bütün baskılarına ve engellemelerine rağmen Ivy'nin peşinden çitin gidiyor. Tekrar bir araya geldiklerinde ikisi de ne yapacağını bilemez halde kalakalıyorlar. Ama yerine getirmek zorunda oldukları bir görev var ve bu uğurda birlikte hareket etmeleri gerekiyor. Tabi bu süreçte birbirlerini affedip, yeniden "biz" olmaya karar veriyorlar.

Serinin ikinci kitabında ilk kitapta aldığım tadı ve heyecanı hissetmedim. Bishop'un daha fazla düşüncelerini, duygularını okumak isterdim. Kitapta olaylar çok hızlı gelişti. Ve okurken o kadar sıkıldım ki normalde bir günde bitecek olan kitap günlerce elimde süründü. Sonu için ise bana biraz baştan savma yazılmış gibi geldi. Yani her şey aceleye gelmiş, sıkıştırılmaya çalışılmış gibi geldi. İlk kitabı sevdiysem de son kitap beni hayal kırıklığına uğrattı. Ne yazık ki Kurucunun Kızı serisi sevdiğim bir seri olamadı.
Pinterest shareGoogle Plus share

AŞK KÖLESİ II Kitap Yorumu

 


#kitapalıntısı
Grace ona gülümseyerek baktığında, Julian kalbinin deli gibi attığını hissetti. Bu kadında ne vardı böyle? Daha önce kimse onun gibi işlememişti Julian'ın içine
Esasında sebebi biliyordu. Gerçekten onu gören ilk kadındı. Dış görünüşünü, vücudunu ya da kahramanlıklarını değil; Grace onun ruhunu görmüştü.
Julian böyle bir insanın var olabileceğini bilmiyordu.
"Sana kavuşmak için iki bin yıl bekledim, Grace Alexander. Ve sen bunun her saniyesine değersin."
"Tüm yaşamımı evim diyebileceğim bir yer arayarak geçirdim. Yüzümü ya da vücudumu değil, beni isteyecek birisini aradım."
"Ben seni istiyorum, Julian."
"Hayır, istemiyorsun. Nasıl isteyebilirsin ki?"
"Nasıl istemeyeyim ki? Tanrım, hayatımda kimseyle olmak istemediğim kadar seninle birlikte olmak istiyorum."
"Hissettiğin şey şehvet."
"Bana ne hissettiğimi söyleme. Ben çocuk değilim."

#kitapyorumu
Geçmişte yaptığı hatalardan dolayı cezalandırılıp, aşk kölesi olarak bir kitaba hapsedilen Julian ile erkeklerden ağzı yanmış, onlardan uzak durmak için her şeyi yapan ve bir seks terapisti olan Grace'in hikayesi ele alınıyor. (İşler burada ilginçleşiyor farkında mısınız?) Grace doğum günü hediyesi olarak kitaptan fırlamış Julian ile karşılaşıyor. Onu gördüğü an ondan kurtulmanın yollarını ararken bir ay boyunca onunla kalacağını öğreniyor. Julian ise Grace'i memnun etmek için her yolu deniyor ama başarısız oluyor. Grace ise Julian'ın hikayesini öğrendikten sonra tek amacı onu bu lanetten, cezadan kurtarmak oluyor. Ama bu düşündükleri kadar kolay olmayacak ve herkesin kendine düşen fedakarlığı yapması, bedel ödemesi gerekecek.. Bu uğurda Julian ve Grace amaçlarına kavuşabilecekler mi?

Aşk Kölesi'ni okurken yetişkin fantastik türünü ne kadar özlediğimi fark ettim. Yani bu türe neden değer vermiyorsunuz, üvey evlat muamelesi yapıyorsunuz sayın yayınevleri, sorarım size..?

Aşk Kölesi; aşk, tutku ve sevgi yanında mitolojiyi de içinde barındıran bir kitap.. Daha ne olsun? Julian'ın hikayesini okuduğumda onun adına çok üzüldüm. Hatta ona sımsıkı sarılmak ve her şeyin geçeceğini söylemek, onu teselli etmek istedim. Grace ise hem üzüldüğüm hem de onunla gurur duyduğum bir karakter oldu.

Julian için bu zamana kadar onu kullanmak dışında hiçbir şey yapmayan kadınlar dışında, o Julian'a çok farklı yaklaştı. Onu bir obje, bir hayvan yerine bir insan olarak değer verdi. Onunla yemek yedi, dışarı çıktı, film izledi, kitap okudu. Ona hayatı gösterdi. Julian ise Grace'i korumak için kendinden bile vazgeçecek kadar ona değer veriyordu. İkisi de birbirinin kollarında acı çekip, mutlu olup, gözyaşı döktüler..

Ve sona yaklaştıklarında -Tanrılarında ufak eli değmiş- olsa da ikisi de sonunda mutluluğu buldular. Julian hep bir ailesi,çocukları,karısı ve evi olsun istemişti. Bir yere ait olmak istemişti. Grace ise onu her şeyiyle sevip, kabul edecek birini istiyordu. İkisinin de dileği gerçekleşmiş oldu ve sonsuza dek mutlu yaşadılar kıvamında bir geleceğe sahip oldular.

Okurken keyif aldığım, kimi zaman üzüldüğüm, kimi zaman kızdığım, kimi zaman karakterleri bağrıma basmak istediğim ama çokça sevdiğim bir kitap oldu. Grace ve Julian ikilisini o kadar çok sevdim ki favorilerim oldular. Birbirleri için yaptıkları şeylere hayran kaldım. Birbirleri için yaratıldıkları fikrini, birbirlerine olan duygusal bağlarını, hislerini sevdim.

Serinin devamını da kısa bir sürede okumak istiyorum. Keşke devam kitapları da çıkacak olsaydı ama ne yazık ki mümkün görünmüyor. -Son olarak Julian ve Grace kalbimdesiniz.-



Pinterest shareGoogle Plus share

Kurucunun Kızı II Kitap Yorumu




#kitapalıntısı
"Neden benim için çabalamayı bırakmadın?" Kendime eğer uyuyorsa, bir daha sormayacağımı söyledim.
Uyumamıştı. "Ne demek istiyorsun?" Nefesi ensemdeki saçları gıdıkladı.
"Doğruluk mu, cesaret mi oynadığımız o akşam. Bir süre sonra annenin sevgisini kazanmak için çabalamayı bıraktığını söylemiştin." Durdum. "Neden benim için de pes etmedin?"
"Nedenini biliyorsun," dedi sessizce. Gözlerimi kapattım. Biliyordum ama duymak için hazır olduğumu sanmıyordum. Ancak bir parçam öyle olmalı, çünkü öbür türlü soruyu sormazdım. Özellikle Bishop'a. Gerçek zor diye asla kolay bir şey söylemeyi seçmeyecek oğlana. Belki de bilmek için duymayı istiyordun, bir kez ve sonsuza dek, geri dönüş yoktu.
"Çünkü sana aşığım, Ivy," diye fısıldadı. "Senden vazgeçmek bir seçenek değil." Saçımı ensemden kaldırdı ve oradaki hassas teni öptü.
Nefesim titreyerek çıktı. Sessizlik karanlık odada dönüp duruyordu ve belki de soruyu sormak aptalcaydı ama pişman değildim. Elini açtım ve avucunu öptüm, teni soğuk ve kuruydu. Elini kalbimin üsyüne yerleştirdim ve kendi elimle örttüm.
Böyle uykuya daldım. Dudakları ensemde. Kalbim ellerinde..


***********

#kitapyorumu
Kitabı okurken başlarda sıkıldığımı söyleyebilirim. Distopya pek okumayı tercih ettiğim bir tür değil fakat okudukça sevdim. Olayları - gidişatı- ve karakterleri sevdim. Özellikle Bishop ve Ivy çifti favorim oldu. Onlar için mutlu son hayal ediyorum. Umarım buna kavuşurlar. Kitap bana Açlık Oyunları ve Uyumsuz serisini anımsattı. Distopya okumak bana geleceğe doğru bir yolculuğa çıkmışım hissi veriyor. Ivy başta intikam için Bishop ile evlenip onu öldürmeyi planlasa da onunla zaman geçirdikçe onun farklı olduğunu, iyi biri olduğunu keşfeder ve planından vazgeçer. Onu kurtarmak için kendini feda eder ve kendini bir an da suçlu ve sınır dışı edilmiş bulur. Ivy için her şey daha yeni başlıyordur. Bishop ve Ivy'nin aralarında geçen diyaloglar, birbirlerine olan duygularını okumak güzeldi. Bishop'un Ivy'i herkesin, her şeyin önüne koyması, ona yaklaşma şekli, ürkütmekten korkarcasına, sanki o kırılacak bir cam parçasıymış gibi nazik oluşu, yalnız ona inanması, güvenmesi; Ivy'nin ise Bishop'un güvenliği için kendi hayatını feda etmesi çok güzeldi. Ivy'nin ve Bishop'un ailelerine gelince onları sevemedim. İkisi de ailelerinden farklılar ve geleceklerini, dünyayı değiştirmek için birbirlerine ihtiyaçları var. Umarım bunu gerçekleştirebilirler. Bishop ve Ivy'nin yolları ayrıldı. Ama ikisi de birbirlerinden kolay kolay vazgeçeceğe benzemiyorlar. Devamı için neler yapacaklarını ve nasıl mücadele edeceklerini merak ediyorum.

 

Pinterest shareGoogle Plus share

NEFRET MEKTUPLARI II KİTAP YORUMU



#kitapalıntısı


"Bir insana birini sevdiremezsin. Fakat tam tersi de doğru. Hiçbir şey seni bir insanı sevmekten de alıkoyamaz. Seni sevmemek için çok uğraştım, Charlotte. Fakat seni bütün kalbim ve ruhumla seviyorum."
Kollarımı boynuna dolarken gözyaşları daha hızlı düştü. "Tanrım, Reed, seni öyle çok seviyorum ki."
"Seni seviyorum, Charlotte. Seni öyle çok seviyorum ki nasıl duracağımı bilmediğim için üzgünüm. Durduramıyorum işte. Ben bencil bir piç kurusuyum. Sonunda hayatını mahvedecek bile olsa yanımda olmana ihtiyacım var. Sana ihtiyacım var."
"Sen benim hayatımı kurtardın ve asla sensiz yaşamak istemiyorum."
"Nefes aldığım müddetçe yaşamak zorunda kalmayacaksın."
"Bu gerçek mi, Reed?"
"Bu, tecrübe ettiğim en gerçek şey. Hepsini istiyorum, Charlotte. Seninle evlenmek istiyorum, eğer istediğin buysa çocuklarımı taşımanı istiyorum ve sana hayalini kurduğun her şeyi vermek istiyorum."


#kitapyorumu


Her şey Charlotte'un aldatılması ve gelinliğini bağışlaması sonucu bir dükkanda karşısına çıkan gelinlik ve onun üzerinde yazılı olan not ile başlıyor. Charlotte notun sahibinin peşine düşüyor ve hikayesini öğrenmek istiyor. Kader Charlotte ve Reed için çoktan planlarını yaparken her şeyden habersiz bu ikili bir araya geliyor.


Reed bir gayrimenkul şirketinin sahibiyken, Charlotte orada asistan olarak işe giriyor. Charlotte, Reed'in hikayesini öğrendikten sonra peşini bırakmıyor ve adeta adamın sınırlarını zorluyor. Reed ise Charlotte'u korumak için kendini ondan uzak tutuyor. Ama ne yaparsa yapsın aşk ve kader onları birleştirmek için birlik oluyor.


Klasik ve Vi Keeland ve Penelope Ward kitabı demek isterdim ama öyle değil. Cinsellikten daha çok duygular ön plandaydı. Sonlara doğru yakınlaşmış olsalarda - zaten 3 5 sayfa bir şey - duygusallık daha ön plandaydı.


Charlotte mükemmel bir karakterdi. Ölmeden önce yapılacaklar listesi yerine koyver gitsin listesi yapması ve Reed'e de örnek olması, listedeki maddeleri birlikte tamamlamaları çok güzeldi. Charlotte yaşadıklarına rağmen hayatı seven, neşeli, her şeye pozitif bakmaya çalışan bir karakterdi. Reed ise her şeyden vazgeçmiş sadece işine odaklanmış, kendini herkesten soyutlayan bir adam..


Reed her ne kadar uzak durmaya ve soğuk davranmaya çalışsa da Charlotte vazgeçmedi, mücadele etti ve Reed'in bütün duvarlarını tek tek parçaladı. İkisini bir arada mükemmeller, onları ayrı olarak düşünemiyorum. Birlikte eğlenmeleri, birbirlerine destek olmaları çok güzeldi. Reed her ne kadar Charlotte için deliliğin vücut bulmuş hali dese de Reed için Charlotte yaşam enerjisi gibi bir şeydi.. Birbirlerine dalaşmaları ve listelerindeki maddeleri tek tek elemeleri.. O sahneler çok güzeldi.. Dediğim gibi cinsellik yerine duygular daha çok ön plandaydı ve çok sevdim. Sanırım en sevdiğim Vi Keeland&Penelope Ward kitabı olabilir. Okurken hem eğlendim, hem üzüldüm. Ama karakterler için mutlu oldum. Nefret Mektupları birbirinden tamamen farklı iki karakterin birbirini bulması yolculuğunda bizlere eşlik ediyor. Kitapta verilen mesajlarda çok güzeldi. Sevmenin ve sevilmenin, ailemin, arkadaşlığın insanın hayatında ne kadar önemli olduğunu, bağışlamanın ve affetmenin insanı güçlendirdiğini, geleceği ve geçmişi düşünerek, pişmanlıklar için üzülmek yerine anı yaşayıp, elimizdekilerin kıymetini bilmenin önemini bizler için gözler önüne seriyor. Kurgusu ve karakterleri ile sevdiğim bir kitap oldu. Tek olumsuz yanı çok kısa sürede bitmesi.. 326 sayfa nedir yani 400 olsa ne olurdu dedim.. 😂 Son olarak bütün bu yaşananların ve mücadelenin sonunda karakterlerin mutluluğu bulması beni de mutlu etti. Ne olur, nasıl olur, olmaz yerine birlikte geçirdikleri her anın kıymetini bilmeleri çok güzeldi. Gözlerimin önünde birbirlerinin gelişimini okumak çok güzeldi. Onlar mutlu ben mutlu daha ne olsun.. Reed ve Charlotte sevdiğim, bağrıma basmak karakterler arasına girdiler. Umarım yakın bir zamanda tekrar Vi Keeland & Penelope Ward kitabı okuma şansımız olur. 🍀


Kitap bittiği için biraz üzgünüm aslında.. Daha uzun olsa okumaya devam ederdim. Kitap bitmiş olsa da benim için paralel bir evrende Reed ve Charlotte'un hikayesi devam ediyor. Bu ikisini böyle bağrıma basıp, sarılmak istiyorum. Benim için sonsuza dek mutlu yaşadılar tarzında bir çift oldular.. 😍


Son olarak - umarım- Charlotte iyi ki Reed'en vazgeçmemiş diyorum. Reed'in bütün inkarlarına, olmalarına rağmen.. İkisini ayrı olarak düşünemiyorum. İkisi de birbirini tamamlayan yapboz parçaları gibiler. Asla ayrı olmamalılar.


 

Pinterest shareGoogle Plus share

Kuşatma ve Fırtına II Kitap Yorumu





#kitapyorumu

Kuşatma ve Fırtına'yı okurken o kadar sıkıldım ki neredeyse Reading Slump'a sokuyordu beni, neredeyse.. Çünkü 320 sayfadır okuyordum ve kitapta hiçbir şey olmuyor gibi geliyordu bana. Yani aslında birşeyler oluyor ama aynı zamanda olmuyor gibiydi. Karanlık Efendisi ile Güneşin Elçisi ordusu arasında büyük bir savaş varken, her an her şey olabilecekken Alina'nın yemek yemek, partilere, davetlere katılmak, gereksiz kıskançlıklar peşinde olması ve sürekli birilerini öpme isteği arzusunda olması beni bezdirdi. (Alina'nın ışığın gücünü kullanarak kesme işareti yapmasını havalı buluyorum.) ✨

☀ Alina'nın, Güneşin Elçisi olmayı kaldıramadığını düşünüyorum. Aklı fikri başka yerlerde hep.. Alina'yı sevmiyorum, Malyen'i sevmiyorum.. Karanlıklar Efendisi adı var kendisi yoktu. Bu da beni bir parça üzdü. Ama neyse ki Nikolai vardı ve onun varlığı bir nebze katlanılabilir kılıyordu. Onun kitabını, hikayesini okurken daha mutlu olacağımı düşünüyorum. Tolya ve Tamar ikilisini de çok sevdim. Umarım onları daha fazla okuma şansım olur.

☀ Kitap sadece son 30 40 sayfada heyecan kazanıyor. Karanlıklar Efendisi geliyor ve olanlar oluyor. Alina ile Karanlıklar Efendisi'nin güçlerinin birleşmesi ve Alina'nın Karanlıklar Efendisi'nin güçleriyle birleştirip, alaşağı ettiği sahne güzeldi. Etkileyici buldum. Ama onun dışında kitap monoton bir şekilde ilerliyordu ve okurken sıkıldığımda bir gerçek.. Alina ve Malyen'in aptallıklarına iyi dayandım bence.. 😂 (Genya'nın başına gelenlere üzüldüm. Hak etmiyordu.)

☀ Alina büyük mücadeleden sonra yaralı ve yorgun bir halde saklanıyor ve gücünü toplamaya çalışıyor. Şöyle bir şey var ki; Alina gücünü geri kazanabilecek mi? Yoksa tamamen gücünü kaybetti mi? Karanlıklar Efendisi gerçekten yok oldu mu? Nikolai nerede ve hayatta mı? Kitap bir çok soru işareti ile bitti ve Çöküş ve Yükseliş'i okumayı fazla bekletmeyeceğim gibi görünüyor.


Pinterest shareGoogle Plus share

Çöküş ve Yükseliş II Kitap Yorumu

 


#kitapalıntısı


İkimizin de istemediği ama bizi pençelerinin içine alan açlığı, kalıcı ve güçlü arzuyu hissettim. Dünyada yalnızdık, eşsizdik. Birbirimize bağlıydık, hep de öyle kalacaktık.
Ama bunun bir önemi yoktu.
Yaptıklarını unutamazdım. Onu affedemezdim. Çünkü o bir katildi. Bir canavardı. Dostlarıma işkence etmiş, korumaya çalıştığım insanları katletmiş biriydi.


Birden göğsümdeki sızı o kadar şiddetlendi ki az kaldın iki büklüm olacaktım. Çünkü Malyen bana bunu göstermeye geliyordu. Çünkü yüzündeki o ifade - o içten, istekli, mutlu ifade- benim içindi. Çünkü güzel bir şey gördüğünde kapısını çalacağı ilk kişi hep ben olacaktım ve ben de aynını yapacaktım. İster azize, ister kraliçe, isterse de gelmiş geçmiş en güçlü Grisha olayım hep onun kapısını çalacaktım


#kitapyorumu

Çöküş ve Yükseliş || Leigh Bardugo

Bu seriyle ilgili o kadar karmaşık duygular içerisindeyim ki.. Sinirliyim, kırgınım, üzgünüm.. Sevdim de diyemiyorum sevmedim de.. Buruk, içim bir tuhaf..

Bu seriyle ilgili sevdiğim belli başlı şeyler var. Rüzgarın, Ateşin ve Dalgaların Hakimleri gibi Grisha yeteneği ve Grisha evreni sevdiğim şeylerden biri.. Gerçekten yaptıkları ve yetenekleri hayranlık verici.. Onun dışında Tolya ve Tamar, Nikolai, David ve Genya çifti favorilerim oldu.. Özellikle Nikolai'nin sahnelerini okurken çok eğlendim. Onun o ağzı laf yapan, her durumda gülünecek bir şey bulması, bu halleri tatlıydı. Başına gelenlerden sonra - yaralanması - bu durum onun hikayesini okumayı daha çok istememe sebep oldu. Nikolai yaralandığınsa yüreğim ağzıma geldi. Benim sarışın, altın kalplime bir şey olmasın diye hop oturup hop kalktım.. Neyse ki yaralansa da iyileşmiş bir halde çıktı karşımıza.. Ama içindeki karanlık ve yara hala onunla.. Ve kolay kolay gideceğe de benzemiyor. İçindeki bu karanlık güç ile Nikolai'nin gelişimini, nasıl bir yol izleyeceğini, bütün bunlarla nasıl başa çıkacağını merak ediyorum.

Ve belirtmem gerekir ki seriyi okurken çok sıkıldım ki.. Neredeyse reading slump'a girecektim. Yani bazı yerler o kadar gereksiz ve uzundu ki.. Bazı sahneleri okurken sinir krizi geçirecektim ya.. 🤦‍♀️ Beni şaşırtan Baghra ve Mozorova arasındaki bağ ve Malyen hakkındaki gerçek oldu. Ve Karanlıklar Efendisi'nin meydana çıktığı ve Alina ile savaştığı sahneler de heyecan vericiydi.. Bu sahneleri okurken gerçekten keyif aldım. Ama kitabın bütünlüğünü düşündüğüm zaman benim için ortalama bir seriydi diye düşünüyorum. Ve okurken hatırımda kalan çoğunlukla sıkıldığım oldu. Grisha serisi çoğunluğun övüp, bayıldığı, ölüp bittiği bir seri olmadı benim için ne yazık ki..

Karanlıklar Efendisi'ne gelecek olursam; güce olan açlığı ve doyumsuzluğu korkunç ve iğrençti bana göre. İçimde onun iyi olacağına dair bir umut vardı. Ama hepsini yerle bir etti. Son ana kadar acımasız, gaddar ve kötü olmaya devam etti. Ve bu da ona olan sempatimi tamamen yitirdiğim gerçeğini gösteriyor. Ama.. Aması var.. Yine de son nefesini verirken ki sözleri, yalnız kalmak istememesi yürek burkan bir ayrıntıydı. Sonu için üzüldüm. Karanlıklar Efendisi için her şeyi daha farklı hayal ederdim. Yalnız olmadığı, sevdiği ve sevildiği bir hayat yaşamasını isterdim. Onun o yalnızlığı, kimsesizliği, sevgiye olan açlığı kalp kırıcıydı. Ve her şey sona erdiğinde ortada hiçbir şey kalmadı. Bir çok yaralar açıldı ve bir çok kayıplar verildi. Üzücü.. 

Alina ve Malyen'e gelecek olursam; sevemedim.. Hadi birazcık sempati gösterdim diyelim ama yine de favorim oldukları söylenemez. Yani o kadar karmaşık hissediyorum ki.. Ne desem boş olacakmış gibi geliyor.. Hayalimde kendi hallerinde yaşayan bir kız ve oğlan olarak yaşayacaklar..

Son olarak Grisha serisi umduğumu bulamadığım bir seri oldu ya, ne bileyim.. Her şeyi daha farklı hayal etmiştim. Ama olmadı ne yazık ki.. Daha fazla uzatmak istemiyorum. Kalbim kırık söyleyeceklerim bu kadar.. 

Pinterest shareGoogle Plus share

Aşkın Şarkısı || Kitap Yorumu

#kitapalıntısı

"Orada olmamana dayanamıyorum, ne düşündüğünü bilememeye, ne yaptığını, sana bir şeyler anlatmamaya ve seninle bir şeyleri paylaşmamaya. Sadece.. hiçbir şey aynı değil. Sensiz uyanmaktan nefret ediyorum ve nasıl olduğunu sürekli merak ediyorum, ihtiyacın olan her şeye sahip misin diye endişeleniyorum. Bak, gerçek şu ki, aklım hep sende Lena. Sen benim en yakın arkadaşımsın. Benim kızımsın."
"Kimse daha önce senin benim için yaptıklarını yapmadı. Lütfen, sadece.. sadece benimle geri gel ve kal. Sonsuza kadar."
"Başka hiç kimseyi istemiyorum. Sen benim için her şeysin Lena. Hiç kimse için böyle hissetmedim daha önce. Bunu bilmene ihtiyacım var. Bunu anlamalısın, tamam mı?"

#kitapyorumu
Mal'in annesinin ölümünden en çok etkilenenlerden biri de Jimmy'di ki Lori onun için öz annesinden daha iyiydi. Jimmy küçükken yaşadığı aile - daha çok anne- travmasından sonra kendini alkole ve uyuşturucuya vermiş ve bu bu bağımlılık onu iflah olmaz bir hale getirmiştir. Stage Dive ekibi de bunu önlemek için Jimmy'i 7/24 kontrol edecek birini bulurlar. LENA 😈

Lena başta bu işi pek istemese de daha sonra bu işe bağımlı hale gelir. Sürekli Jimmy'i kontrol ederken içten içe kendini ona kaptırır. Jimmy ise sessiz, kimseyle konuşmayan, sadece işini yapan, sarılmaktan, öpüşmekten hoşlanmayan, insanlardan izole yaşayan bir tip. (Yaralı karakterlerin hastasıyız. 😍) Jimmy'nin anne olacak o insan müsveddesi bütün çocukluğunu paramparça etmiş. Bir kaşık suda boğmak istediğim bir karakter oldu. Jimmy kendini sevmeye ve sevilmeye layık görmediği için hayatı boyunca çok çekmiş. Ama Lena onun bütün duvarlarını tek tek kırıp içeri girmeyi başaran ilk ve tek kişi olmayı başardı.

Jimmy ve Lena'nın birlikte kanepede oturup televizyon izlemeleri, aynı dondurmayı kaşıklamaları bu sahneleri tatlı buldum. Diyalogları ve birbirleri ile atışmalarını okumak çok eğlenceliydi. Jimmy ne kadar ters olursa olsun Lena'nın hiçbir zaman vazgeçmeyişi ve azimli oluşu, sürekli Jimmy'nin üstüne gitmesi ve onun kendini bulmasını sağlamasıyla Lena büyük bir iş başardı benim gözümde.. Jimmy de içten içe Lena'yı seviyordu ama henüz bunun farkında değildi şapşal herif. Ama Lena gözünü açmasını sağladı neyse ki.. 😂 Bu süreçte Lena'nın kalbi kırıldı elbette, kaç kere gitmek, uzaklaşmak istedi ama Jimmy çok güzel telafi etti. 

Jimmy, sevgiyi bilmeyen adam Lena sayesinde sevmeyi öğrendi ve onun bu değişimini okumak çok güzeldi benim için.. Yaralı karakterler, aile draması, fedakarlıklar, aşk ve tutku dolu bir kitap oldu. Serideki favori kitabım ve favori çiftim oldu. Serinin son kitabında Lena'nın hamile olduğunu ve Jimmy'nin evlenme teklifini sonunda kabul ettiğini öğrenmek beni çok mutlu etti. Tam hayallerimdeki gibi bir çift olmuşlar. Jimmy o kadar tatlı ve mükemmel biri ki Lena'ya sanki kırılacak bir eşyaymış gibi davranması, her zaman destek olması ve her konuda rahatını düşünmesi çok tatlıydı. Jimmy ile Lena'nın hikayesi o kadar güzeldi ki karakterleri alıp -özellikle Jimmy- bağrıma basmak istedim. 😍 Aşkın Şarkısı, Jimmy'nin sevgiyi ve kendini bulma yolculuğunda karşısına çıkanlar ile baş etmesi ve aşkı Lena ile bulmasıyla sevginin insanın hayatını nasıl güzelleştirdiğini gösteren tatlı bir hikayeydi.. 
(Ahh Jimmy üzümlü kekim 💔)


Pinterest shareGoogle Plus share

Winter II Kitap Yorumu


Cress'in ardından macera Winter ile devam ediyor. Cinder ve takımı Levana'yı alt etmenin türlü yollarını deniyorlar. Tabi bu uğurda bir çok olay başlarına geliyor. Kaçırılmalar, hastalığa yakalanmalar, vurulmalar derken bir çok olay geliyor başlarına. Ama en sonunda istedikleri gerçekleşiyor ve Levana'nın saltanatı sona eriyor. Cinder, Ay Ülkesinin gerçek kraliçesi hakkı olanı alıyor.

Winter da macera yönünden eksiklik yok. O koşturmaca sizi kamçılıyor. Ama duygular yönünden zayıf bulduğum kısımları var. Mesela Cinder çok donuk bir karaktere sahip. Başlarına o kadar olay geliyor ve sevdiği insanla karşılaşınca kal gelmiş gibi duruyor sadece.. Yarı sayborg olmasından kaynaklanıyor olabilir. Ama insan yine de okurken ister istemez bir sıcaklık bekliyor. Serinin genel olarak duygusal yönden zayıflıkları var. Daha çok bilimkurgu ağırlıklı.. Ben duyguların biraz daha işin içine girmesini isterdim.


Sonra Levana'nın ölümü.. Çok kolay oldu bana göre. Yani daha büyük bir olay beklerdim. Ölümü bana göre çok basite indirgenmişti..

Seride üzüldüğüm şeylerde oldu.. Karakterlerin başına gelenler.. Mesela Wolf'un tekrar operasyondan geçip daha da vahşileşen bir hale getirilmesi.. İçinde kalan bir parçacık insanlığı da kaybetmesi.. Neyse ki Scarlet var ki Wolf kendini daha iyi kontrol edebiliyor. Ve kaybettiğini sandığımız her şeyi aslında kaybetmediğini görüyoruz.

Winter da Levana öldükten sonra Kai ülkesine dönmüş, Cinder Ay Ülkesini yönetmeye çalışıyor, Cress ve Thorne Rampion ile letumosis'in ilacını dağıtıyor ve aynı zamanda dünyayı geziyorlar, Winter ve Jacin ise birbirlerine yapışık ikiz gibiler, aralarındaki bağlılık seri boyunca favorim oldu. Scarlet ve Wolf ise çiftlikte kendi meyve ve sebzelerini yetiştirip küçük kurtçuklar yapmanın peşindeler.. 😂 Kitabın sonu çok güzeldi.. Özellikle Scarlet ve Wolf'un düğün sahnesi favorim oldu. Keşke Kai ve Cinder'ın da düğününü görebilseydik ama onlarda ilk adımı attı.

Ay günlükleri serisi tüm maceralara, kayıplara, acılara rağmen sonunda mutluluğu yakalayan çiftlerin hikayesi ile bizlere veda etti.. Ay günlükleri serisi için kötü demiyorum ama öyle ölümüne sevip, bağlandığım bir seri olmadı. Bu seriyi daha önceden okusaydım yani daha küçük bir yaşta okusaydım belki çok çok severdim. Şuan ki bana göre ortalama bir seriydi.. Ama kesinlikle şans verilmeyi hak eden bir seri olduğunu düşünüyorum. Bütün karakterleri özleyeceğim.. 😍

Favorilerim; Scarlet & Wolf, Cress & Thorne, Winter & Jacin, Cinder & Kai

Başka kitaplarda görüşmek dileğiyle.. 🍀

Pinterest shareGoogle Plus share

Gölge ve Kemik II Kitap Yorumu


#kitapalıntısı

"Sadece ikimiz olacağız," dedi Malyen.

"Gerçekten mi?"

"Her zaman önemli olan sadece ikimizdik, Alina."

•••

"Hayatım boyunca her şeyi yoluna koymanın bir yolunu aradım. Sen uzun zamandır karşıma ilk umut kıvılcımısın."

•••

"Halkımız umuda aç. Senin sayende dini resim çizenlerin işleri açıldı."

"Ama ben bir aziz değilim ki!"

"Ama kutsanmış birisin, Alina Starkov. Kutsanansın. Tehlikeli biri oluyorsun ve daha da tehlikeli hale geleceksin."

•••

"Seni uzun zamandır bekliyordum, Alina. Birlikte dünyayı değiştireceğiz."

#kitapyorumu

Gölge ve Kemik serisini bir okumayan ben kalmıştım sanırım. Hazır filmi de yakın bir zamanda çıkacakken ilk kitabı bir okuyup aradan çıkarayım dedim.

Gölge ve Kemik serisi öyle bir seri ki ya çok seviliyor ya da hiç sevilmiyor. Ben ikisinin arasında bir yerdeyim. Ne sevdim ne sevmedim. Ama kitabı o kadar hızlı okuyup, kısa bir sürede bitirdim ki sevdim diyebilirim. Ben  bile bitirme hızıma şaşırdım. Kaplumbağa hızıyla ilerlediğim için.. Kitabın akıcılığına bir şey diyemem. Kitapta kurgulanan evreni de sevdim. Henüz bağlandığım bir karakter olmadı. Hiçbirine yüzde yüz güvenemiyorum. Ama Karanlıklar Efendisi bir tık daha cazip geliyor bana..

Serinin ilk kitabı olduğu için pek bir olayı yok. Yetim büyüyen Malyen ve Alina'nın hikayesi ele alınıyor. Malyen çok iyi bir izci olurken, Alina da iyi bir kartograf yani harita çizer oluyor. Ama bir gün Volcra'ların  saldırısına uğrarken Alina'nın gücünü keşfetmesi ile her şey değişiyor. Grisha halkının uzun zamandır aradıkları Güneşin Elçisi sonunda bulunmuştur. Alina, Karanlıklar Efendisi tarafından alıkonulup kendini bilmediği bir evrende buluyor. Bundan sonrası eğitimler ve gücünü kontrol etme süreci ile geçiyor.

Ben sevmezsem diye serinin diğer kitaplarını almamıştım. Ama şu an bir parça pişman oldum diyebilirim. O yüzden serinin diğer kitaplarını da temin edip en kısa sürede okumayı planlıyorum. Çünkü devamında neler olacak merak içerisindeyim.



Pinterest shareGoogle Plus share

Cihan II Kitap Yorumu



Kiralık Katil olan Cihan ile hiçbir şeyden haberi olmayan masum Yıldız'ın hikayesi.. Cihan, babasının yaşlanması ve Alzheimer hastalığına yakalanması sonucu babasının işini devralıyor. Bir nevi baba mesleğini yapıyor. Yapmak zorunda kalıyor aslında. Bu işin içine doğmuş bir çocuk. Başka seçeneği yok yani.. Cihan, bir görev için gittiği otel odasında görgü tanığı olarak Yıldız ile karşılaşıyor ve hikaye bundan sonra başlıyor. Aslında Yıldız'ı da orada hemen ortadan kaldırırdı. Ama kızın masumluğundan ve güzelliğinden etkilendi diyebiliriz. Yıldız'ı da yanına alıp beraber kaçıyorlar. Tabi bu sürede başlarına türlü olaylar geliyor.

Yıldız ile Cihan'ın diyaloglarını okumak çok keyifliydi. 😍 Başta zorunlu olarak birarada bulunsalar da zamanla aralarındaki şeyin aşka dönüşmesini izlemek güzeldi. Onların sahnelerini okurken sırıtmaktan yüzüm ağrıyordu. 😂

Kurguda eksik bulduğum şeyler de var. Mesela Yıldız kaçırılıyor ama ailesinden hiç haber yok. İnsan kızını hiç mi merak etmez. Bunu göremiyoruz mesela. Sonra Yıldız evine geri dönüyor ama yine bir şey yok. İnsan bir sorar ne oldu ne bitti diye.. Ama yine bir şey yok.

Kitapta Cihan'ın yakın arkadaşı, dert ortağı Osman var. Ve Osman'ın daha çocukken sevdalanığı, Cihan'ın da manevi kardeşi olan, beraber yetiştirme yurdunda büyüdüğü Çiçek var. Osman ile Çiçek ikilisini de sevdim. Onların da ayrı bir kitabı olursa okumak isterim. Gerçi Çiçek'in yaptığı bazı saçma davranışları doğru bulmadım. Osman'ı perişan etti. Ama sonunda doğru yolu bulup birlikte olmaları sevindiriciydi.

Favorim Sedat oldu. Yok böyle bir karakter. Duygu için "Ben onu nefesinden tanırım" dedi ya ben orada bittim. 😍 Bu kadar mı güzel sever bir insan.. Hayran kalmamak elde değil.. 🤤

Zaman zaman karakterlere kızsam da, eksik bulduğum yanları olsa da okurken beni güldüren, karakterlerini ayrı ayrı sevdiğim, okuması keyifli ve akıcı bir kitap oldu Cihan. Ama son sahnelerde Aslı'ya yapılan şeyler hiç olmadı. Aslı böyle bir sonu hak etmiyordu. Ali'yi ise affedemiyorum. Birini böylesine severken başka birini düşünebilmesi bana yanlış geliyor. Çünkü Ali gibi, Sedat gibi adamlar sadece bir kere sever o da ölümüne.

Pinterest shareGoogle Plus share

Levana II Kitap Yorumu

 



Serinin novellası olan Levana da kötü kraliçenin hayatını okuyoruz. Annesi ve babası tarafından sevgi, ilgi, şefkat görmemiş, ablası tarafından zorbalığa uğramış hatta ablası tarafından ateşlerin içine atılmış bu yüzden vücudunun büyük çoğunluğu yanmış bir Levana çıkıyor karşımıza. Üstelik daha küçücükken.. Ablası da az vicdansız değil. Aile olarak çok kötü ve bozuk bir yapıya sahipler.. Çıkarları için her şeyi yapmaya hazırlar. Levana yaşadıklarından dolayı güzel olan herkesten her şeyden nefret eder hale gelmiş. Acı çektirmeyi kendine zevk edinmiş. Şımarık ve her istediğini elde etmeye odaklı bir çocukluk geçirmiş. Yeteneği gereği istediği herkese her şeyi yaptırabilen Levana, Muhafızına abayı yakmış durumda ve onu elde etmek için her yolu deniyor. Muhafızın karısı doğum sırasında ölünce muhafız ve bebeği Winter Levana'nın insafına kalır. Levana küçük yaşlarda kurtarılabilseydi eğer bir şansı olabilirdi. Ama o iyi biri olmak yerine kötü biri olmayı, herkese acı çektirmeyi seven biri olmayı tercih etti. Ve bu uğurda kendi başına gelen yangın olayını ablasının kızı Selene'ye de yaptı. Ve hiç acımadan daha küçücük bir kız çocuğunu, Selene'yi ateşlerin içine attı. Levana'nın hikayesini okuduğumda üzüldüm diyemeyeceğim çünkü yaptıkları canavarca.. Yani bir insan bu kadar acımasız olamaz. Okurken çıldırdım. Levana kendi dahil etrafındaki herkesi, her şeyi mahveden biri.. Dokunduğu her şeyi tüketip bitiren biri olmayı tercih eden biri.. Ve yaptığı bunca kötülüğe rağmen başına gelecekleri de hak ettiğini düşünüyorum. Serinin son kitabında Winter, Selene ve ekibinin Levana'nın sonunu getirmesini dört gözle bekliyorum. Ay Ülkesi ve insanları artık mutlu ve huzurlu bir geleceği hak ediyorlar. 🍀

Pinterest shareGoogle Plus share

Cress II Kitap Yorumu

 


Cress, kitabın kapağından anlaşılacağı üzere Rapunzel uyarlaması.. Herkes Cinder, Thorne, Scarlet ve Wolf'u ararken takım Ay'a hapsedilmiş bir hacker olan Cress'i kurtarmanın peşine düşerler. Hedefleri basittir; Cress'i kurtar, Kai'yi kaçır, düğünü iptal et, zaman kazan. Ama hiç bir şey düşündükleri gibi olmaz. Cress'i kurtarırlarken Scarlet, Levana tarafından kaçırılır. Ve Wolf delirir. Thorne ile Cress ile arızalanmış bir gemide hayat mücadelesi verir. Herkes Cinder'a umut bağlarken Cinder ne yapacağını bilemez bir haldedir.

Seride en sevdiğim kitap Cress oldu. Serinin diğer kitaplarına göre daha hareketliydi ve bir sürü olay gerçekleşti. Scarlet ve Wolf'tan sonra sevdiğim bir diğer çift ise Cress ve Thorne oldu. Cress'in Thorne karşı olan fan girl hallerinde kendimi gördüm. 😂 Takımın ne olursa olsun hep bir arada hareket etmesi ve birbirlerini desteklemesi güzeldi. Aralarındaki bağı sevdim. Ama rakipleri Levana. Nasıl mücadele edecekler merak konusu. Kitabın sonu çok heyecanlı bir yerde bitti. Ve asıl macera Winter da başlıyor. Levana'nın sonunu getirecekler mi? Ay Ülkesi bir prensese değil de aradıkları devrimciye kavuşabilecek mi? Scarlet'u kurtarabilecekler mi? 

Pinterest shareGoogle Plus share

Scarlet II Kitap Yorumu

 


Scarlet, Kırmızı Başlıklı Kız uyarlaması.. Cinder'ın Kaptan Thorne ile hapishaneden kaçması ile başlıyor. Thorne ile uzay gemisine binip Doğu Ulusları Topluluğu ve Levana'dan kaçarken Cinder kim olduğunu ve gücünü keşfeder. Scarlet ise babaannesini kaçıranları bulmak için Wolf ile işbirliği yapar. Ama Wolf ile ilgili bilmediği şeyler vardır. Wolf, hem Aycı hem ajan hem de kurt adamdır. Hem de Alfa. (Düşmeyelim de ne yapalım? 😍) Cinder ve Thorne kaçarken Scarlet ve Wolf babaannesini ararlar. Ve bu dörtlünün yolları birbirleriyle kesişir.

Kitapta favorim Wolf oldu. Karşıma çıktığı ilk anda vuruldum 😍 Scarlet ise güçlü, cesur kızım. Onu da sevdim. Cinder ise başına gelenler ile bocalamış bir halde. Yavaş yavaş güçlenecek o da. Thorne ise sevdiğim bir diğer karakter. Onun da hikayesini merak ediyorum. Kai ve Dr. Erland pek ortalarda görünmedi. Scarlet de pek bir olay olmadı aslında. Kaçma kovalama ile geçti kitap. Scarlet ve Wolf ikilisi favorim oldu. Onların ilişkileri nasıl ilerleyecek merak ediyorum. 😍 Wolf'un Cinder'ı eğiteceği sahneleri de merakla bekliyorum. Eksikleri vardı ve bana göre ortalama bir kitaptı. Ama serinin ilerleyen kitaplarda giderek güzelleşeceğini düşünüyorum. Kitabın evrenini ve karakterlerini seviyorum. Cinder'ın gücünü keşfedip Levana'ya karşı savaş açmasını sabırsızlıkla bekliyorum. 

Pinterest shareGoogle Plus share

Cinder II Kitap Yorumu

 



🌙 Beşinci Dünya Savaşı'ndan sonra Yeni Pekin'de kurulan, insanların, androidlerin, büyücülerin ve Sayborgların bir arada yaşadığı, hava araçlarının ve teknolojinin level atladığı, vebanın hüküm sürdüğü bir topluluk Doğu Ulusları Topluluğu.. Bir yandan Dünyaya hükmetmeye istekli bunun yolunda herşeyi yapmaya hazır kötü bir Kraliçe; Levana..


🌙 Gücünün ve kim olduğunun farkında olmayan, hissiz, duyguları olmayan, kızarma, ağlama, utanma gibi hisleri olmayan, bir kolu ve ayağı mekanik olan bir sarborg aynı zaman da bir mekanik ustası olan Cinder..

🌙 Uzun zamandır kitap okuyamadığım için yorum yapma konusunda paslanmışım. Ama kitap hakkında bir kaç bir şey söyleyeceğim.

🌙 Yazarın kurguladığı evreni sevdim. Okurken zihnimde canlandırabildim. Eksikleri var mıydı? Evet. Kitabın başından beri gelenek haline gelmiş bir balodan bahsediliyor. Balo sahnesini yetersiz buldum. Her şey bir an da olup bitti. Daha büyülü bir an atmosfer beklerdim.

🌙 Bir diğer etken ise Cinder. Karakterini zayıf ve güçsüz buldum. Gerçi yaşını düşünürsek bu normal.. Daha çocuk neticede.. Ama yine de kendisine yapılan haksızlıklara karşı biraz diş göstermesini, karşı çıkmasını isterdim. Bu kadar kolay kabullenmesini değil.. Kendisini değersiz olarak görmesi ise bir parça kalbimi kırdı. 💔

🌙 Prens Kai'yi ise sevdim. O da henüz bir çocuk olsa da sorumlulukları, yapması gereken fedakarlıklar altında ezilen bir karakter. Ama buna rağmen iyi ve güçlü bir Kral olacağı izlenimini oluşturdu ben de..

🌙 Aycı'ların ise yeteneklerini, neler yapabileceklerini, güçlerini çok beğendim. 😍 Ben asıl en çok Torin'in hikayesini merak ediyorum. Onda bir asillik var. Kitapta çok yer edinmese de ben de yer edindi. 😎

🌙 Kitap oldukça akıcıydı, kurgulanan evreni de sevdim. Eksikleri vardı ama yine de serinin ilk kitabına göre ortalama bir kitaptı. Serinin ilerleyen kitaplarda daha da güzelleşeceğine inanıyorum. 🤞



Pinterest shareGoogle Plus share
BLOG DESIGN BY BİR OTAKUNUN DÜNYASI