Avcı / YORUM



Puanım;5
Hiç bitmesini istemediğim bir seri sona erdi. Ve tadına doyamadım. Kitaplığımda en sevdiğim serilerden biri olarak yerini aldı. Ve bir kez daha Jennifer'a hayran kaldım. Onun bu güçlü kalemi daim olsun diyerek yorumuma geçiyorum.
Bu kitabı okuyalı çok olmuştu ama ben anca yorum yapabilme fırsatını buldum. Daha doğrusu içimden yorum yapıp bitirmek gelmedi bu seriyi.
Sonunda Seth'in aklının başına gelmesi sevindirici bir haber. Alex'in babası ile karşılaşma sahnesi beni aldı götürdü. O kadar duygulandım ki anlatamam. Babasının derdini kağıda yazarak anlatması, birbirlerine sarılmaları... Çok güzeldi o sahneler. :(
Alex'in hamile olduğunu düşündüm. Ciddi ciddi düşündüm bunu ama öyle değilmiş. (Neden böyle dediğimi okuyup görün.)
Her bir karakteri ayrı sevdim. Seth'in kitabın sonunda yaptığı fedakarlık gözlerimi doldurdu. Tuttum bu çocuğu. Daecon, Caleb, Apollo, Perses(Titan), Lea, Olivya.. Hepsinin yeri ayrı bende. Alex'e başlarda sinir olsam da sonunda sevdim bu kızı. Aiden'ın yeri ayrı tabi. :)
Kitabın sonu beni bitirdi. Alex'in Tanrı Katili olması Tanrılar tarafından tepki gördü ve onun ölmesine karar verdiler. Apollo, Alex için bir şeyler ayarlayacağına söz vermişti ve yaptı da. Alex Ambrosia'dan içti (Yaralandığında annesi içirmişti) Ve böylece Yarı Tanrı oldu. Ve Alex; Persephone gibi 6 ay dünyada 6 ay ölümlüler diyarında kalacak. Ve en önemlisi Aiden ile birlikte olacak. Bundan güzeli olamazdı herhalde. Cennette Aiden ile olmak...
Kitabın böyle bir sonla bitmesi güzeldi ama hiç bitmeseydi de olurdu :D Çünkü kafamda milyonlarca soru var. Ki bunlara hiç girmeyeyim sonra çıkamayız. :D
Her neyse... Fantastik severler için muhteşem bir kitap. Şiddetle tavsiye ediyorum. Her ne kadar bitmesini istemesem de masal sona erdi ve bu seri unutamayacaklarım arasında yerini aldı.
Benim için unutulmaz bir finaldi.


Bu seri bittiğinde hissettiğim;(bknz)


Pinterest shareGoogle Plus share

Apollyon / ALINTILAR

 
İKSİR'den;

ağıda, mahzende kapalı olan şey aslında Alex değildi... aldığım her solukta sevdiğim kız değildi o.


*
ğsüm sıkıştı, ben daha ne oluyor diyemeden sözler dökülüverdi ağzımdan. Kahretsin, ona yalvardım... hayatımda daha önce hiç ama hiç yapmadığım bir şeydi bu. "Lütfen bana geri dön Alex. Ne olursun. Seni o kadar çok seviyorum ki böylece kaybetmeye dayanamam. Olacaklara izin veremeyeceğim kadar seviyorum seni, ancak başka çare bırakmıyorsun bana."



*
Kalbim küt küt atıyordu, sımsıkı sarılıp onu kendime çektim, ayaklarını yerden kestim. Kahkahası boğuk olmakla beraber neşeliydi. Yüzümü saçlarına gömdüm. "Seni seviyorum Alex. Daima seveceğim seni."


*
"Aşk varsa, daima umut da vardır."


APOLLYON'dan ;

Apollo'nun gözü tekrar Aiden'a takıldı. "Onun için hayatını verir miydin?" Bu sorudan hiç hoşlanmamıştım, itiraz edeyim dediysem de Aiden gözünü bile kırpmadan yanıt verdi. "Evet."


*
Alex: Başarısızlığımın sebebi olarak seni görüyordum.
Aiden: Ne?
Alex: Sen etraftayken, özellikle de ders sırasında beni izlerken hiçbir şeyi doğru dürüst yapamıyordum. Senin gözünde mükemmel olmak istiyordum. Benimle gurur duymanı istiyordum.
Aiden: Duyuyorum.
Alex: Senin yüzünden odaklanamasam bile, gücümün kaynağısın.


 

*
Öne dönerken Aiden'ın bakışlarıyla karşılaştım, ona şefkatle gülümsedim. "şeker alır mısın?"
"Lütfen."
Avucuna birazcık döktüm, sonra içleriden yeºil olanları ayırdım.
Aiden bana güldü. "Yeşilleri sevmediğimi nereden biliyorsun?"
Omuz silkip ºekerleri ağzıma attım. "Ne zaman şeker yediğini görsem hep yeşilleri sona bırakıyorsun."
Deacon koltuklarımızın arasındaki boºluktan uzattı baºını. "Gerçek aşk böyle bir şey işte."
"Aynen öyle." Aiden bakışlarını yola çevirdi.
Küçük bir kız gibi kızardım...


*
Bu oydu... gerçekten oydu.
Öne atılıp boynuna sarıldım, az daha sırtüstü deviriyordum onu. Yumuşak bir kahkaha atıp bana sımsıkı sarıldı... onca zamandır ihtiyacını duyduğum, hasretini çektiğim kucaklamaydı bu. İnsanı en iyi annesi kucaklardı zaten.
Pinterest shareGoogle Plus share

Apollyon / YORUM

Puanım;5
 
Önce İksir-ara kitap-'den bahsetmek istiyorum; İksir'de Aiden'ın düşüncelerine yer vermiş yazar. En çok merak ettiğim kitap buydu. Sonuçta Aiden'ın düşüncelerini ve hissettiklerini öğrenmek için can atıyordum ve bir sonuca vardım. Aiden, Alex'i canını verecek kadar çok seviyor. Alex'in Seth ile olan bağını koparmak ve onu eski haline dönüştürmek için iksire başvurması ve iksirin onu köle yapması onun sevdiğim için her şeyi yaparım tezini kanıtladı. Alex'in köle olup Aiden'ı efendisi bellemesi.. o sahneler çok duygusaldı. Alex'in en ufak bir sesten korkması, Aiden'ından başka kimseye güvenmemesi... Aiden'ın Alex'i öyle çaresiz bir halde görmesi çok içler acısıydı. İnsan duygulanıyordu bir yerde yani.Ve son olarak şunu söylüyorum; Aiden iyi ki var!!!
Gelelim Apollyon yorumuma;
Alex'i bu kitapta daha iyi tanıdım ve anladım. Sevdikleri için savaşması ve yaptığı fedakarlıklar çok güzeldi. Lea'yı başta pek sevmesem de ölmesine üzüldüm. Ayrıca ölümü de şok ediciydi. Yazar okurlarını şaşırtmayı seviyor. Ki sürprizler hala bitmiyor. Alex'in babasının yaşadığını Tanrı'da öğrenmiştik. Bu kitapta ise dilinin kesildiğini ve konuşamadığını öğrendim ki Alex'in o an hissettiği duyguları bende kendim yaşamış gibi hissettim. Yazar bu sahneleri kalemiyle çok güzel anlatmış, mest oldum.
Alex'in ölüler diyarına gidip gelmesi. Caleb'ı tekrar görmesi ve Persephone ile tanışması ve Tanrıça'nın ona yardım etmesi, Solaris ile konuşmaları çok güzeldi bu sahneler. Özellikle Alex'in ölüler diyarına gidip gelmesini iple çektim diyebilirim. /Ölüler diyarına Aiden ile gitmişti ve orada bazı şeyler yaşandı ki spoi vermeyeceğim, okuyun görün./ (=
Seth'e ayrı bir sinir oldum bu kitapta. Alex ile bağlantı da olup onu kontrolden çıkarması çok sinir bozucuydu. Seth'i saçlarından tutup kafasını duvara duvara vurmak istedim yani. Ama bir yandan ona da hak vermek lazım. Onu da kullanıyorlar. Onun Tanrı Katiline dönüşmesini isteyenler var ve engel olamıyor işte. (Ama yine de hala gıcığım ona!)
Jennifer, macera sahnelerini usta kalemiyle çok güzel betimliyor. O sayfaları okurken kendimden geçtim. Su gibi aktı sayfalar ve bayıldım. Ve bu seri vazgeçilmezlerim arasında yerini koruyor.
Ve son olarak serinin son kitabı Avcı'yı okumak için sabırsızlanıyorum...
 

Pinterest shareGoogle Plus share

Tanrı / ALINTILAR

 
 
Gözlerimi sımsıkı kapattım. Bağ olsun ya da olmasın, Seth'e değer veriyordum. Benim için önemliydi ve belki de ona karşı bağın bana hissettirdiklerinden daha fazlasını hissediyordum. Ya da belki ona, Caleb'a değer verdiğim şekilde değer veriyordum. Her iki şekilde de, onun duygularını incitmek istemiyordum.

*

Kıpırdamamış olmama rağmen kalp atışlarım hızlandı. Uzanmış, küçük toz zerreciklerine bakarken kaç kez uykuya dalıp Aiden'ın kollarında uyunmayı hayal ettiğimi düşündüm. Yüz kez mi yoksa daha fazla mı? Kesinlikle daha fazlaydı.

*

Göğsüme bir acı saplandı. Bu şekilde kollarında olmak canımı acıtıyordu ama pişmanlıktan eser yoktu. Sabahın erken saatlerinin sessizliğinde Aiden'ı unutmanın imkansız olduğunu kabul ettim. Bu saatten sonra ne olursa olsun kalbim ona ait kalacaktı. Bir safkanla bir hayat kurabilirdi ve ben bu adadan sonsuza dek gidebilirdim ama bir önemi yoktu. Bütün olanaksızlıklara ve sağduyuya rağmen Aiden, tenimin içine işlemiş, kendisini kalbimin etrafına sarmış ve kemiklerime gömülmüştü. O benim bir parçamdı ve...
Her şeyim -kalbim ve ruhum- daima ona ait olacaktı.

*

"Seni seviyorum Alex," dedi Caleb. "Sen benim asla istemediğim kız kardeşim gibisin, anlıyor musun?" İçimi parçalayan ateş, kahkahamı böldü.
"Ben de seni seviyorum."

*

Aiden bana, sonsuzluk kadar uzun bir süre baktı. "Öldüğünü... gittiğini sanmıştım Alex. Öldün ve ben... seni öylece tutuyordum, hiçbir şey gelmiyordu elimden. Hayatımda hiç böyle bir acı yaşamadım ben." Sözün gerisini getiremedi. "Annemle babamı kaybettiğim günden beri Alex. Bunu bir daha hissetmek istemiyorum, seninle olmaz."

*

Ben işin aslının öyle olmadığını hep bilecektim.
Aramıza mesafeler de girse, bizi birbirimizden ayrı tutmak için bir düzine yasa da çıkarılsa, asla bir araya gelemeyecek de olsak, bilmeye devam edecektim.
Tanrılar aşkına, onu seviyordum... ona öyle aşıktım ki. Bu asla değişmeyecekti. Emin olmadığım sürüyle şey vardı, hele ki şu anda. Ama bundan emindim işte.

*

"Sandım ki... seni sonsuza dek yitirdiğimi sandım Alex. Gitsen her şeyimi kaybederdim. Sen benim her şeyimsin."

*

Aiden öne eğildi, dudaklarını dudaklarıma sürdü. "Seni seviyorum Alex. Senin için her şeyden vazgeçerim."

Pinterest shareGoogle Plus share

Tanrı / YORUM


Melez Sözleşmeleri Serisi Üçüncü Kitap TANRI ile devam ediyor.

Neden kaynaklanıyor bilmiyorum ama bu seriyi okuduğumda serinin ilk kitabını daha çok beğendiğimi zannetmiştim. Sonra Safkan'ı okudum ve beğendiğimi düşünmüştüm ki...Tanrı'yı daha çok sevdim. Çünkü muhteşemdi. Off okurken kendimden geçtim diyebilirim. Öğrendiklerim de çok şaşırtıcıydı. Hala şaşırıyorum.
Alex'in Apollo soyundan geldiğini biliyor muydunuz? Yani Apollo onun büyükbabası falan oluyor. Sonra Apollo'nun Leon olup Alex'i koruyup gözettiğini biliyor muydunuz? Off bu sahneleri hatırlayınca şaşkınlığım yine yerini koruyor.


Bu arada Alex'in babası yaşıyor. Bu da ayrı bir şok tabi... Lucian'dan nefret ediyorum. NEFRET,NEFRET,NEFRET!!! Seth'i de sevmiyorum. Ne derseniz deyin. Bir Tanrı Öldüren'e dönüşmesi ve Alex'i kullanmasına çok sinir oldum. Seth ölsün!!!
Alex ile Aiden'ın sonunda birleşmelerine çok sevindim yani. Kitabın başından beri hadi hadi diye diye dilimde tüy bitti. Ama sonunda yazar vuslata erdirmiş çiftlerimizi... (Kıskan Seth, kıskan!) (=
Posedion, Hades, Artemis ve Apollo'nun kitapta yer alması da  çok hoştu. Mitelojiye olan ilgim zaten belli bir şey. Resmen kitaba yapıştım bırakamadım.
Furilerle savaş sahneleri, Seth'in çılgınlıkları falan derken o savaş sahneleri çok güzeldi. Heyecanlanarak okuduğum sahnelerdi...
Aiden'ın Alex'e doğum gününde gül tarzında bir kolye hediye etmesi de çok hoştu. Off çok tatlılar ama. Bir an önce savaş sonlansın ve birbirlerine kavuşsunlar istiyorummm..
Alex'in Aiden'a doğum günü hediyesi olarak bir pena hediye etmesi ve Aiden'ın penayı kolye yapıp takması çok hoştu. Çok romantikti. Off o sahneler öyle güzeldi ki... Jennifer ne yaptın sen dedim. İçim eridi adeta...


Telly'nin Alex'i titan kanı ile öldürmesi ve Apollo'nun onu hayata döndürmesi çok güzeldi. O sahnelere içim gitti resmen. Zaten o zaman Leon'un Apollo olduğunu öğrendik ya...
Alex'in ölüler diyarına gitmesi, orda Caleb ile karşılaşıp hasretlerini gidermesi ve konuşmaları çok güzeldi. Çok duygulandım o sahnelerdi. Gözlerim dolu dolu oldu desem yalan olmaz. Ve Jennifer o sahneleri çok güzel bir dille anlatmış. O duyduğu çok güzel yansıtmış.
Tek kelimeyle favori serilerim arasında bu seri. O yüzden bu seriyi okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.


Pinterest shareGoogle Plus share

SAFKAN / Yorum ve Alıntılar

 
 
PUANIM:4
Blogumu Safkan'lar bastı, hanım...(ki ben Avcı'ların basmasını tercih ederdim, hihi) Neyse.. Yorumuma gelecek olursak;
Tek kelimeyle nefesim kesildi. Bir oturuşta okudum diyebilirim. Jennifer yine kalemini konuşturmuş. Serinin ilk kitabını okuyalı çok oldu ama seri sürükleyici bir hızla devam ediyor. Üçüncü kitaba başladım bile. Sayfalar nasıl akıp gitti bilmiyorum bir bakmışım kitap bitmiş. Çok güzeldi. (Jennifer'a bayılıyorummm.)

Her ne kadar Alex'e gıcık olsam da işi çok zor. Bir yandan melez olmak ve Apollyon'luğun içinde yarattığı huzursuzluk çok zor. Bir yandan Seth bir yandan Aiden derken kalbinin sesini de dinlemesi çok zor.
Oldukça ilgi çekici ve seksi olan Seth, Alex'in kalbini çalmakla uğraşsa da şimdilik başarmış görünüyor. (Ben Aiden taraftarıyım.) O yüzden Seth ve Alex'in kafalarını birbirine tokuşturasım geliyor. Tamam Melezler ve Safkanlar arasında aşk yasak ama Alex'in de Aiden'ın gözlerinin içine bakarak Seth' yüz vermesi (onunla öpüşmesi ve ileri raddeye) gitmeleri beni sinir etti.

Alex'e o kadar sinir oldum ki saçını başını yolacaktım neredeyse!!!

Caleb.. Ah canım Caleb'im benim. En sevdiğim karakterdi. İblis saldırısında ölmüş olmasına hala inanamıyorum. O satırları okurken çok duygulandım, çok...Alex en iyi dostunu kaybetti. =( Çok yazık oldu...
Serinin bu kitabına 4 puan verdim çünkü Alex' ve Seth'e zor dayandım. Serinin devam kitabı TANRI yorumum ile görüşmek üzere...

 
A  L  I  N  T  I  L  A  R 
"Koluna bir şey mi yaptın?"
"Hı?"
Eğildi, parmaklarımı biraz önce çarptığım dirseğimde gezdirdi. "Buraya."
Orada küçük, güç bela gözüken kırmızı bir nokta vardı.
"Nasıl oluyor da görebiliyorsun bunu? Birkaç dakika önce kapıya çarptım."
Seth'in dudaklarında kocaman bir gülümseme belirdi. "İnanılmaz derecede zarifsin. Öpeyim de geçsin mi?" / S.47

* * *
O zamana kadar bunun hoşlanma ya da arzudan öte bir şey olduğunu kabul etmeye istekli değildim çünkü cidden kim onu arzulamazdı ki? Ama göğsümde büyüyen, kalbimi dolduran şey aptalca bir tutulma değildi. Sadece fiziksel bir çekim de değildi.
Aşktı bu.
Aiden'ı seviyordum... bir safkana aşıktım ben. / S.107

* * *

"İnanılmaz derecede zekisin, Alex. Komik ve..."
"Güzel miyim?" diye tamamladım, yarı şaka, yarı ciddi.
"Hayır, güzel değilsin."
"Sevimli?"
"Hayır."
Kaşlarımı çattım. "İyi o zaman."
Aiden'ın kahkahası beni ürpertti. " 'Baş döndürücü' diyecektim. Baş döndürecek kadar güzelsin." / S.112

 
* * *
Gülümsedi. "Olduğunu biliyorum. Kendisini sık sık görüyorum. Ama senin yatağını tercih ederim. Daha güzel kokuyor."
Suratımı ekşittim. "Daha güzel mi kokuyor? Senin yatağın nasıl kokuyor? Pişmanlık ve zevksizlik mi?"
Seth kıkırdadı. "Uyuduğun her yer se kokuyor."
"Tanrılar aşkına, bu uzun zamandır duyduğum en tüyler ürpertici şey olmalı. Bunu ben diyorsam sözüme inan, Seth."
"Güller ve yaz mevsimi gibi kokuyorsun." Topu biraz daha yükseğe attı. "Hoşuma gidiyor."
Nefesim kesildi. "Yaz mevsimi gibi mi kokuyorum? Gerçekten mi? Yaz gibi?"

"Evet, bilirsin işte. Sıcak. Her zaman sıcak bir kokun var." / S.221-222 


 
Pinterest shareGoogle Plus share

Tanrıçanın Mirası / YORUM

 
The Goddess Interitance / Aimee Carter
Puanım;5
Yorumuma geçmeden önce bir kaç konuya değinmek istiyorum. İlk olarak; kitabın adını yanlış seçildiğini düşünüyorum. Tanrıçanın Savaşı olmalıydı. Çünkü kitap başından sonuna kadar savaş maceraları ile doluydu. Zaten kitap sayfalarında da Tanrıçanın Savaşı yazıyor. (Yayınevinin baskı hatasından dolayı). Bir diğer konu ise; kitabın sonunda yazarın yeni bir kitaba başladığı yazıyor ve ön okumasını da eklemişler. Kitap 2013 sonunda yayınlanacakmış ama Türkiye de hala bir iz yok. Yurt dışında yayınladı mı hiç bir fikrim yok. Yazarın bu kitabının da güzel olacağınışünüyorum. Gerçi ben biraz Açlık Oyunları ve Uyumsuz'a benzettim ama yine de okuyup görmek lazım. ( Böyle bir yorum neden yaptım bilmiyorum ama neyse..) (=

Yorumum; Hiç bitmesini istemediğim serilerden biriydi. Hatta kitabı çok kısa buldum. 334 Sayfa bence çok az. Biraz daha uzun olsa okuturdu kendini. Daha ilk sayfalarda kitap beni içine çekti ve bir gün gibi kısa sürede bitti. Masalsı bir sonla veda etti.

Ava'nın ölmesine o kadar üzüldüm ki o sahneleri okurken gözlerim yaşardı. En sevdiğim karakterlerden biriydi. Ölmüş olması çok yazık. Ve Rhea ya da Kronos'un onu kurtarmamasına çok sinir oldum. Ah, Ava unutulmayacaksın! (Kate'den)

Calliope'un ölmesine ise ayrı bir -sevindirik- oldum. Serinin başından beri yapmadığı fenalık kalmamıştı. Sonunda Kate'in elinde can vermesi ile içimin yağları eridi. Sonsuza kadar kurtulduk ondan. (=

James... ne tatlı bir çocuk bu ya. En sevdiğim karakterlerden biri daha. Kate'ye olan bağlılığı ve yardımseverliği çok göz doldurucuydu. Hele savaş ortasında onun yanında yer alması ve ona destek olup güven vermesi çok hoştu.

Henry.. diyecek söz bulamıyorum. Ailesinin korumak için yaptığı fedakarlıklar gözlerimi yaşarttı. Ava ile birlikte Calliope'a hazırladıkları plan çok zekiceydi.

Bu arada Walter'ın Kate'in babası olduğunu biliyor muydunuz? Bilmiyordunuz tabi ki de... Ben de bilmiyordum. Duyunca çok şaşırdım. (!)

Kate... seride en güçlü bulduğum karakter. Ailesi için canını feda edecek yürekli kız. Savaş sırasında Henry ile çocuğu ve ailesi arasında kalması ve bir karar vermesi çok zordu.

Kronos'un Kate olan bağlılığını onu bir süre oyaladı. Ama işler çığırından çıkınca nihai savaş başladı ve ölenlerin sayısı çok fazla. Milyonlarca insan ve tanrı ile tanrıçalar Kronos yüzünden öteki dünyayı boyladılar.

Her halükarda Konsey üyeleri Kronos'u alt etse de kayıplar çok. Ava'nın ölümüne hala üzülüyorum. Ölmemeliydi bu kız.

Bu arada Henry ve Kate'in oğullarının adının -Milo- olduğunu söylemiş miydim? Çok şeker değil mi? (=

Acısıyla, tatlısıyla ve -savaşlarıyla- çok güzel bir sondu. Hiç bitmesini istemediğim ve favori serilerimden biriydi. Bu seri mitoloji severler için biçilmiş kaftan.
 
Tanrıça serisi bittiğinde ben;

Pinterest shareGoogle Plus share

Bakire / YORUM

 
Bu kitap bu kadar sıkıcı olmak zorunda mıydı? Hayır nasıl bu kadar ödül aldı şaşırdım doğrusu. 250 Sayfa da can sıkıntısından ölüm resmen. Sonlara doğru biraz hareket kazandı ama yine de sıkıcıydı. Okuduğum zamana yazık oldu.
17 Yıl önce işlenmiş bir cinayet yıllar sonra gün yüzüne çıkıyor. Soğuk bir kış gününde kim olduğu belli olmayan bir kadın cesedi buluyorlar. Ve halk aralarında para toplayıp isimsiz kadına bir mezar yapıyorlar. Adına da bakire diyorlar. -Mezarın adının bakire olmasıyla alakası yok. Çünkü kız öldürülmeden önce hamileydi-
Mezarın doğaüstü özellikleri olduğuna inanılıyor. Hastalıkları iyileştirildiğine inanılıyor. Bunu duyan çevre sakinleri de mezara akın ediyor. Bundan rahatsız olan Abby ise bu noktada harekete geçiyor. Kızın kim olduğunu peşine düşüyor ve öğrendiği gerçekler onu tepe taklak ediyor.
Abby'nin 17 yıl önce sevdiği adam Mitch'in babası kıza o zamanda tecavüz etmiş. Kız da bebekten vazgeçmeyince onu doğurmaya karar vermiş. Kızın hamile olduğundan Mitch'in babasının ve annesinin haberi var. Kimse olayları duymasın diye kızı bodrum gibi bir yerde saklı tutmuşlar. Kız doğumu yapınca Mitch'in annesi kızı çırılçıplak soyup karın ortasına bırakmış ve kız oracıkta ölüvermiş.
Yani kısacası sahipsiz mezarın sahibi Sarah adında temizliğe giden bir gündelikçiymiş. Ne hazin son öyle değil mi?
Bütün bu sır perdesini son bölümlerde öğreniyorsunuz. Ve ilk bölümlerde pek bir şey olduğu yok. O yüzden bana sıkıcı geldi. Bu kitabı okuyup da farklışünenler ya da benim gibi düşünenler varsa yorumlarınızı bekliyorum.
 
Puanım;2
 
Pinterest shareGoogle Plus share

İLK AŞK / Yorum ve Alıntılar

 
John Green'in sevilme nedeni; Sevgilerimle kelimesini sevilme geril kelimesiyle değiş tokuş ederek bunu kitabında yansıtması. Yani böyle bir zekaya sahip bu adam. Karakterlerini sağlam zemin üzerine kuruyor.
John Green'in bıraktığı dipnotlar insanı allak bullak ediyor. İnsanda bir kafa karışıklığı oluyor yani. Bıraktığı notlarda kendinden bir iz bırakması da çok hoş.
 
Bu XIX. Katherine olayı nedir yahu! diyebilirsiniz. (bknz:) Colin, 19 tane Katherine ile tanışmış yani. (Katherine isimli bir kız tarafından 19. sefer tek edilmiş.)
Arabalarına "Şeytan'ın Cenaze Arabası" demeleri de çok zekice.! Off John Green, nerden bulursun bu isimleri bilmem ki... (=



 
 
Hayvani Doygun Burger mı? John Green'in farkı diyebilir miyiz buna, bence diyebiliriz. Yeni kelimeler üretmekte üstüne yok bu adamın. (=
John Green'in karakterleri neden bu kadar tuhaf ve farklı özelliklere sahip kişiler ki??? Ve John Green kafa karıştırma konusunda oldukça başarılı. (=
Bu kitabı 3 kelime ile anlat deseler; "Eğlenceli, Kafa Karıştırıcı ve Enteresan" derdim. (=
Yazarın küçük dipnotlarda bulunması çok hoş.Yararlı ve şaşırtıcı bilgiler öğrenme de iyi bir yöntem.
Karakterlerin küfür ve argo sözler söyledikleri zaman kavanoza bir çeyreklik atmaları fikrine de bayıldım.


Ki.. bu kadar gülücüklü ve yıldızlı yorumdan sonra bu kız ne diyor diyebilirsiniz ama beğenmedim. Bir Aynı Yıldızın Altında'ya bakın bir de bu kitaba. Tamam kurgu güzel, betimlemeler güzel, John Green'i her ne kadar sevsem de beni çok sıktı bu kitap.
İçerisindeki matematiksel denklemler ve teoremleri çözümlemeye çalışmaktan sıkıntı geldi bana. O yüzden sevemedim bu kitabı.
Kaç haftadır elimde sürünüyor bir ben bilirim yani. Bu kitap olmamış John Green o yüzden puanım;3.
İçinizde bu kitabı okuyan ve farklı düşünen var mı?????

Pinterest shareGoogle Plus share

Temmuz Ayı Okuma Raporu / 2014

 
İlk Aşk; yorum daha sonra eklenecek.
*
Wattpad

Puanlama Tablosu;
Hades;3
Ambrosia;3
Amelia;3
Kötü Çocuk;4
Zorba Aşık;5
My Wattpad Love;5
Doctor WHO;3
*
Tavsiye Ettiklerim;
Cerrah
Seçim Serisi
My Wattpad Love
Kötü Çocuk
Zorba Aşık
*
Bu ay toplam 13 kitap okumuşum. Siz neler okudunuz? 
Pinterest shareGoogle Plus share

Grinin Elli Tonu / Alıntılar


Yatağın kenarına oturdu. Dokunabileceğim, kokusunu alabileceğim kadar yakındı. Ah, Tanrım... ter ve vücut şampuanı ve Christian. Baş döndürücü -margarita'dan çok daha iyi- bir kokteyldi ve artık tecrübeme dayanarak konuşabiliyordum.


"Anastasia, ben kalpler ve çiçekler tarzı bir aam değilim. Romantizimle işim olmaz. Zevklerim farklıdır. Benden uzak durmalısın." Yenilgiyi kabul eder gibi gözlerini yumdu. "Yine de sende uzak durmamı imkansız kılan bir şey var. Ama sanırı, bunu çoktan anlamışsındır."


"Kimseyle birlikte uyumamış, kendi yatağımda seks yapmamış ve hiçbir kızı Charlie Tango'ya uçurmamış, hiçbir kadını annemle tanıştırmamıştım. Bana ne yapıyorsun böyle?" Gözleri yanıyor, yoğunlukları nefesimi kesiyordu.


Esrarengiz bir sesle, "O dudağı ısırmak isterdim," diye fısıldadı.
Sesi erimiş karamelli bitter çikolata gibi sıcak ve boğuktu... ya da her neyse işte.

İç geçirdim. Ben Cennet Bahçesi'ndeki Havva, o ise yılandı ve ona karşı koyamıyordum.Eserimi ve onu hayranlıkla süzdüm. Erkek türünün gerçekten iyi bir örneğiydi. Ona bakmak çok ama çok tahrik ediciydi.

Başım göğsünde, üzerinde yatıyordum ve temiz çamaşır, pahalı vücut şampuanı ve gezegendeki en baştan çıkarıcı esansların birbirine karıştığı, ilahi bir kokusu vardı... 

Pinterest shareGoogle Plus share
BLOG DESIGN BY BİR OTAKUNUN DÜNYASI