Raven kaşlarını kaldırdı.
William omuzlarını silkerek, "Bu doğru."dedi. "Sebebini bilmiyorum. Benim gibi başkaları da olabilir ama bildiğim kadarıyla kurallarla oynayabilen bir tek ben varım."
Doğal olarak." Kollarını iki yana açıp etrafında bir tur attı. "Belki de beni incelemek istersin. Bilimsel bir açıklama getirmek falan?"
Raven, William'ın çok etkileyici görünen sırtına ve arkasına bakmamaya çalışarak gözlerini çevirdi. "Neden buradasın?"
William kollarını indirdi. "Hoş karşılanmıyor muyum?"
William yatağa yaklaştı. "Sana bir şey vermeye geldim."
"Bunu." Ellerini Raven'in kalçalarının iki yanına yerleştirerek ağzını onunkinin üzerine kapattı.
"Beni, gözlerim bağlıyken bile etrafımdaki varlıkların gücünü ve açlığını hissedebildiğim bir dünyaya götürdün. Sonra da sizleri avlamak için gelmiş ve beni de yem olarak kullanmak isteyebilecek bir grup insandan bahsettin. Mümkün olan bütün koruma yöntemlerine ihtiyacım var?"
William uzanıp elini tuttu ve dışına bir öpücük kondurup nazikçe kavradı.
"Nuh kuzgunu serbest bıraktı ve kuzgun ona geri döndü. Eğer umut etme imkânım olsaydı, bana geri dönmeni umut ederdim. iyi geceler Cassita."
"İyi geceler." Raven erkeğin sözleriyle ve elini öpüş şekliyle içinde beliren şaşkınlığı belli etmemeye çalıştı. Ve arabadan indiğinde hissettiği ani kayıp duygusu, şaşkınlığının artmasına sebep oldu.
* * *
Santo Spirito Meydanı'nı geçip Raven'in dairesine yaklaştıklarında William sessizliği böldü.
"Oğlana yardım edeceğimi söyledim ve iyileşene dek sözümü tutacağım. Ayrıca komşunun acılarını dindirecek ilaçlar temin edilmesini de sağlayacağım."
"Teşekkür ederim."
"Tanıdığın insanlara olan bağlılığının derinliği beni şaşırtıyor."
Bakışları yandaki bir binaya kenetli olan William bir an için duraksadı. "Kolay kolay şaşırmam."
Sözleri bir cevap gerektirmediğinden Raven sessizliğini korudu.
Öne doğru eğilip sırt çantasını aldı ve kucağına koydu.
Luka, arabayı Raven'in apartmanının yakınına park edip hemen arabadan çıktı. Kapıyı kapatıp tetikte bir duruşla arabanın arkasına geçti.
"Benimle kalmaya razı olmanın arkadaşlarına yardım etme amaçlı olduğunun farkındayım. Ama umarım..." William cümlesini tamamlamadı.
"Ne umuyorsun?" Raven göz teması sağlamaya çalıştı.
"Hiçbir şey:' diye cevap veren William'ın bakışları hala sokağa dönüktü. "Hiçbir şey ummuyorum çünkü umut beyhudedir."
Raven çantasının sapıyla oynadı. "Umudun yokluğu çaresizlik doğurur."
William, "Çaresizlikle ilgili bana ders vermeye kalkma." diye terslendi.
Raven parmaklarını büktü.
Uysal bir sesle, "Özür dilerim." dedi.
Elini çenesinin altına koyan William ona döndü. "1274 yılından beri gördüğüm tek umut ışığı sensin. Kalbimin tekrar atmasına sebep olan tek şey sensin."
Raven bir anlığına da olsa, erkeğin gözlerinde fiziksel arzudan daha derin bir şeyler gördüğünü düşündü. Ne olduğunu bilmiyordu ama hem görmüş hem de hissetmişti.
* * *
William kaşlannı çatarak, "Neden bahsediyorsun?" diye sordu.
"Baba'yı seyretmedin mi?"
William'ın yüzünde neden bahsettiğini anladığına dair bir işaret yoktu.
"Bilirsin ya, hani şu meşhur filmi?"
William boğazını temizledi. "Filmleri banal buluyorum."
Raven bir kahkaha attı. "Tabii ki banal buluyorsundur. Bir ara Baba filmini izlemen gerekiyor. Bugüne dek yapılmış en iyi filmlerdendir, Casablanca gibi."
"Bu filmleri benimle izler miydin?"
Raven şaşkınlıkla gözlerini kırptı. "İzlememi ister miydin?"
William parmaklarıyla Raven'in bileğini okşadı.
"Senin eşlik edeceğin bir akşamdan daha çok keyif alacağım bir şey gelmiyor aklıma şu an, sadece film izlesek bile?"
Genç kadının dikkati William'ın parmaklarına odaklanmıştı. Bu harika bir duyguydu.
"Tamam, ama bir şartım var."
William bir an duraksadı. "Nedir?"
"Sanat koleksiyonunu incelememe izin verirsen?"
William kaşlarını çattı. "Bu muydu şartın?"
* * *
William elini Raven'in saçlarının altından geçirip ensesini kavradı.
"Bana bak?" derken sesin hâkim olan hırçınlık, dokunuşundaki yumuşaklıkla tezat içindeydi.
Yüzünü onunkine yaklaştırdı.
"Ölümcül yaraların iyileşti. Ama görünüşün ve bacağındaki yara eski haline dönüşecek, belki ufak tefek farklılıklarla?"
Bakışları erkeğin ağzına takılan Raven, "Bu nasıl mümkün olabilir?" diye sordu.
"Bir kolye nasıl yabanı senden uzak tutabilir? Kutsal topraklar nasıl Aoibhe'yle Maximilian'ı senden uzak tutabilir?"
Genç kadın konuyu değiştirerek, "Sen bir katilsin."' dedi.
Erkek gözünü bile kırpmadı. "Evet"
"Ve bir hırsız?"
William elini genç kadının boynundan çekip doğruldu. "İlüstrasyonlan kast ediyorsan, onları geri aldım, çalmadım."
"Ama polisin öldürüldüğünü gördüğümde korkup korkmadığımı anlamak için yanıma geldin?"
Erkek başıyla onayladı.
"Ve bu akşam tehlikede olduğumu düşünüp tekrar yanıma geldin. Şimdi de hiç tanımamana rağmen beni kurtarabilmek için üç adamla mücadele ettiğini öğreniyorum." Şaşkın bakışlarını erkeğe dikti.
William uzanıp genç kadının yüzünü avuçlarının arasına aldı.
"Seni tanıyorum. Yalnız yaşadığını ve az sayıda arkadaşın olduğunu biliyorum. Bacağın ve bileğin yüzünden bir baston yardımıyla yürüdüğünü biliyorum. Evsiz bir adam için hayatını tehlikeye attığını ve ölümünün ardından yas tuttuğunu biliyorum. Hayatının basitliğine ve sıradanlığına rağmen, Floransa'da olduğun kadar hiçbir yerde mutlu olmadığını biliyorum?"
Başparmağıyla Raven'in yanağında bir daire çizip çenesini okşadı.
"Sen benim en büyük erdemim ve en derin kusurumsun."
Göğsünde patlayan keder ve tutkuyla dudaklarını genç kadınınkilere değdirdi ve ısrarcı bir şekilde onu öpmeye başladı. Elini genç kadının güzel boynuna kaydırdığında boğazından şehvetli bir inleme koptu.
* * *
Adam o kadar uzun süre sessiz kaldı ki, Raven onun gittiğini düşünmeye başladı. Ondan bir iz var mı diye başını çevirip karanlığı gözleriyle taradı. Nihayet adam yumuşacık bir tonla, "Seninle ne yapacağım ben?" diye sordu.
"Gitmeme izin ver. Sorularını cevapladım. Başka bir şey bilmiyorum."
"Seninle ölümcül bir hata yaptım. Görünen o ki, şimdi hatamın bedelini ödemeye mahkumum." Adamın sesi kaderine boyun eğer gibi hafif ve pişmanlık doluydu.
Raven, "Lütfen gitmeme izin ver?' diye tekrarladı. "Başına bela açmam."
"Korkarım bela, açtığın bir şey değil. Bela, olduğun bir şey."
Adam derin bir nefes aldı ve Raven, çıkan sesten, onun yüzünü ovuşturduğunu düşündü.
"Floransa'yı terk et ve bir daha asla geri dönme."
Genç kadın, "Ama burası benim evim." diye itiraz etti. "Hayatım burada. Arkadaşlarım..."
"Eğer hapisteysen veya ölüysen arkadaşlarının hiçbir faydası olmaz sana."
"Ölüyseın mi?" Raven koşmaya hazırlanırcasına sandalyede doğruldu.
"İtalyan polisinden çok daha tehlikeli bir grubun dikkatini üzerine çektin. Şu an için güvendesin. Senin kim olduğunu anladıklarında seni avlayacaklardır."
"Ama ilüstrasyonları ben almadım, yemin ederim!"
Davetsiz misafir karanlık bir kahkaha attı. "Seni temin ederim ki sanatla ilgilenmiyorlar. Hayır, sana olan ilgileri tamamen şahsi."
Raven'in vücudu gerildi. "Neden?"
"Ne kadar az bilirsen o kadar iyi."
"Benden ne istediklerini anlamıyorum. Ben özel biri değilim."
"Orada yanılıyorsun." Adam Raven'in bileğini tutup havaya kaldırdı ve karanlıkta havada asılı bir meyve gibi tuttu. İki parmağını bileğindeki nabız noktasına bastırdı. Raven damarına kan verildiği bir hastane yatağında bağlı olduğuna dair ani bir görüntüyle olduğu yerde sıçradı. Farklı olan tek şey, tüpten geçen kan siyahtı.
Raven başını ona çevirdi. "Diğerlerinden biri seni burada görürse ne olur?"
"Kutsal toprağın beni etkilemediğinin farkına varırlar. Halkım gücümün ne kadar farkına varırsa, beni öldürmek isteyenler o kadar çok olur?"
"O halde neden bunu riske atıyorsun?"
Erkek kelimelerini dikkatle seçmek istercesine bir an için sessiz kaldı.
"Benim dünyama güzelliği sen getirdin. Bir gece için bile olsa aynısını yapmak istedim senin için?"
Raven'in dudaklarından acı dolu bir inleme döküldü.
"Bana işkence etme?"
"Gerçek bu. Yıllar boyunca gecelerimin ve gündüzlerimin güzellikle dolu olduğunu düşündüm. Sonra karşıma sen çıktın ve ne kadar yanıldığımı anladım?"
Raven gözlerini kapattı. "Gitmemiz gerekiyor. Burada olmak bana acı veriyor ve senin tehlikede olmam istemiyorum?"
"Sana acı verdiğim için özür dilerim. Hemen gideceğiz?" Eli genç kadınınkini okşadı. "Ama benim tehlikede olmamı düşünme bile. Bana ne yapabilirler ki? Değer verdiğim tek şeyi zaten kaybettim."
"Neymiş o?"
"Sen."
Genç kadın başını iki yana salladı. "Sana kalbimi verdim ve sanki hiçbir değeri yokmuş gibi onu bana geri fırlattın."
"Değeri var." William yine kulağına fısıldıyordu. "Ona değer veriyorum, sana da. Sanırım bunu biliyorsun?"
"Bunun bir önemi yok. Beni sevmeyen birini sevdiğim bir hayata mahkum etmeyeceğim kendimi."
"Tek istediğim sensin."
Artık Raven erkeğin kollarında sakinliğini koruyamıyordu.
"Beni evime götür?"
"Biraz daha, lütfen, tek istediğim bu." diyen erkek zoraki bir ifadeyle gülümsedi. "Senin için bir şiir ezberledim, biliyor musun?"