Herkese Merhaba!
Nemesis Yayınlarının Eylül Ayı kitaplarını gördünüz mü?
Ben kapak resimlerine bayıldım. Böyle cıvıl cıvıl..
Yakın bir zamanda kitap alışverişi yapacaksanız bunlara da bir göz atın bence.. :)
1. Şu ana kadar okuduğun en güzel kitap?
PSİKOLOG İLHAN ÖZDEMİR
Bu kitabı eline aldığına göre hatta arkasını çevirip burayı okuduğuna göre benim aradığım nadir kişilerden biri olabilirsin. Çok insan tanıdım, çok yönetici gördüm, çok patron tanıdım…
Binlerce kişiye eğitim verdim, yüzlerce patrona hizmet sattım, birçok firmaya yönetim danışmanlığı yaptım ve yaklaşık iki yüz personel çalıştırdım. Evet, insanlar çok iyi yaratıklar! Bunu gördüm. Ancak gördüğüm başka bir şey daha var ki o da insanların çoğunun yönetim konusunda çok zayıf oldukları.
Etrafıma bir baktım ki sadece işletmeler değil ilişkiler de çok amatörce yönetiliyor. Sonra boşanma oranları, küslükler, tartışmalar ve çözümsüzlükler; yani mutsuzluk için gereken her şeyin arttığını fark ettim.
Sadece bir işletme değil; eşin, ailen veya sevgilinle aranda var olan tüm ilişkiler de yönetilmek zorundadır. Bundan da öte insan kendini daha da önemlisi duygularını yönetebilmelidir.
Bu kitap aracılığıyla hayatın birçok alanını daha iyi yönetmen için yanında olacağım. Aslında her şeyden önemlisi, bir şeyleri yönetmenin sorumluluğu altında yalnız kaldıysan sana arkadaş olacağım.
MERHABA PATRON
Yorgun bir ülkenin yorgun ama yürekli insanlarıydı onlar. Toros Dağları eteğinde, gelecek günler ve konuklardan habersiz bir hayat sürüyorlardı. Ansızın köylerine gelen bir yabancının neyin habercisi olduğunun farkında değillerdi.
Bu yabancı misafiri aralarına kabullenmeleri uzun sürmediğinde ise kendi kaderlerini kendileri belirlemişlerdi.
Topraklarından uzaklarda yaşamak zorundaydı Yüzbaşı Vorontsov. Askeri üniformasını ne zaman giydiğini hatırlayamayacağı kadar uzun bir süre geçirmişti yurdundan uzakta.
Bir an önce ülkesine ve hak ettiği zafere ulaşmak istiyordu ve bunun için atması gereken son bir adımı kalmıştı.
Toroslar'ın eteklerinden Erzurum'a, Batum'dan Sibirya'ya kadar uzanan bir tarihi kurgu romanı Kafkas İmam. Savaşın sadece cephede kazanılmayacağının da bir örneği.
Kim demiş boyamanın yaşı olur diye... Biraz kafa dinlemek ve sıkıntılarınızdan uzaklaşmak istediğinizde, renklerin dünyasına yolculuk etmek iyi gelir. Hayallerinizin bahçesine adım atmaya karar verdiğinizde, ihtiyacınız olan yol arkadaşınız sadece boya kalemleriniz. Kitabınızı elinize alın ve boya kalemlerinizin ucundan akan renklerin, gününüzü renklendirmesine izin verin.
Hazırlayan : Mihriban Çınar
Kapak Tasarım : Ferhat Çınar
Sayfa Sayısı : 96
Fiyatı : 20 TL
Anneler... Çocuğunuzla birlikte yapabileceğiniz eğlenceli bir aktivite mi arıyorsunuz? Öyleyse sizin için yepyeni bir maceramız var! Şimdi boya kalemlerinizi alma ve renkli hayal dünyalarının kapılarını çocuğunuzla birlikte aralama vakti.
Küçük bir kasabada kendi halinde yaşayıp giden Charley, büyük bir şehirden gelen Jake'le tanışınca dünyaya bambaşka gözlerle bakmaya baslar. Charley'yi yepyeni duygularla tanıstıran Jake, ona sonsuza kadar birlikte olma sözü verir. Ama beklenmedik bir trajedi, bu askı paramparça eder. Charley Jake'in izini kaybeder.Dört yıl sonra, Jake'i artık aklından söküp attığına inanan Charley'yi, bir yıllık yurt dısı eğitimi için gittiği Edinburgh'da inanılmaz bir sürpriz karsılar: Hayatının askı Jake, yeni kız arkadaşıyla aynı üniversitede okumaktadır!
Ölümdü… Bir gölge misali onu takip eden, aldığı her nefeste soğukluğuyla ciğerlerini dolduran ölüm. 'Maskesiz,' diye düşündü. Hançer maskesiz yaşayan bir ölümdü. Ve kadın... Ona doğru çekildiğini hissetti. Ufkun aslında bir uçurum olduğunu bilen minik bir serçeydi. Sonunun geldiğini hissetse de engel olamıyordu uçuşuna. İki sarmaşıktı ruhları, sarp kayalıklara tırmanmış, birbirine tutunan ve sonsuzluğa uzanırcasına sarılan… Dolandılar, birbirlerineydi bu aidiyet. Toprak yeşilde yalnızlığından kaçak, yeşil toprakta susuzluğuna damla. Ama kader ki, sarmaşıklara bir ruhu paylaşmak yazılmışsa, dolanmışlarken delicesine, kuruturlardı birbirlerini… Aşk bir yanda bembeyaz bir melek, bir yanda kalbe saplanmaya hazır bir Hançer'di. Tamamen siyahlara bürünmüş ve gecenin içerisinde kaybolmuştu. Kar maskesinin altından etrafını inceleyen koyu yeşilden griye dönen gözleri dikkatliydi. Bedeni her an harekete geçmeye hazır bir halde gerilmişti. Tetiğin ucunda tuttuğu parmağını saniyeler sonra kıpırdatacak ve hedefini indirecekti. Şu anda gözlediği hedefini…
"Deseler ki üst üste koyup biriktirdiğin ne varsa unutacaksın. Nasıl biri olacağını sen seçeceksin. Her yürümek istediğinde ayak bileğine dolanan ve her adım attığında boynuna kadar çıkıp seni boğan o ipi kesip atsan, nereye kadar gidersin? Koskoca evrenin içinde sığmadığın ne varsa yerle bir olsa, nereye ait olursun? Hangi acıyı söküp atalım ve yerine hangi mutluluğu koyalım? diye sorsalar mesela... Bu bilmediğim hayalde, hayata ne verir, ondan ne alırdım diye düşünüyorum bazen."
Zaman Mühürcüsü; kan bağı olmayan insanlardan oluşan bir ailenin biraraya geliş yolculuğu... Bir sırrın içinde mühürlenen bir zamanın hikâyesi! Osmanlı Mevlevi Saatçileri'nden Ahmet Eflâki Dede'nin dokuz numaralı saatinin büyüsüne kapılarak saat tasarlamaya başlayan genç bir adamın yaptığı saatin içinde saklanan bir sırrın açığa çıkmasıyla başlayan romanda, yetimhanede büyümüş genç bir fotoğrafçının gözünden de hayat kareleri sunuluyor. Büyükada'daki bir konak ve Üsküp'teki Kurşunlu Han arasında geçen hikâye, Yugoslavya'nın henüz dağılmadığı 1960'lı yıllardan bugünün Makedonya'sına uzanan geçişlerden izler taşıyor.
Sana Ateş Böceği ve Peri Kızının hikâyesini anlatmamı ister misin?
Masum bir masalın içinde çok sevmişlerdi, Peri Kızı ve Ateş Böceği…Birbirlerine bir kalp atımı kadar yakın olup, okyanus aşırı kadar uzakken. Yeryüzünde, insanlık tarihi kadar eski, yeri göğü yakacak kadar heyecan verici; ey AŞK!
Ve yaşamaya devam ettikçe, o da bizimle birlikte var olacak. Çocuk yaşlarımın sonu genç kızlığımın başıydı. Başımda kavak yellerinin estiği, rüya gibi yıllardı. Henüz lisedeydim. Ve kalp kırıklığından henüz bihaberdim. Bir gün okulun çıkışına o geldi. Adı Ateş'ti. Adı gibi yakıp kavuran koyu renk bakışları, asi tavırları ve tavırlarına inat gülümsediğinde amansızca ortaya çıkan can yakan gamzeleri vardı. Ansızın gelmiş ve benim tekdüze çarpan yüreğimi alıp kendi yörüngesine fırlatmıştı.Ateş çenemden tutarak başımı tekrardan kendisine doğru kaldırmıştı. Güven veren ve ışıldayan bir gülümsemeyle bana bakmış "Ve eğer senin için kokum, biraz olsun senden bana esen ve beni serseme çeviren kokun gibiyse, şu zavallı kalbim mutluluktan çıldırabilir…"' demişti. Kocaman açılmış gözlerimle ona bakmıştım.
"Ben nasıl kokuyorum ki?
"Aşk gibi…"
Bir teklif, on gün, sonsuz aşk...
Sienna'nın hayatında düzgün giden tek şey... Durun bir dakika böyle bir şey yok. Bir film kostümcüsü olan Sienna işten kovulmak üzeredir, ailesiyle arası iyi değildir ve aşk hayatı da bir kaplumbağa kadar hareketlidir. Sienna bir gün çok sevdiği büyükannesinin evine haciz geldiğini ve evin yeni sahibinin tahliye sürecini başlattığını öğrenir. Hemen büyükannesinin yanına gider ve karşısında hayatta karşılaşmak istediği en son kişiyi bulur: milyoner rock yıldızı, Lucas Wolfe!
İki yıl önce Wolfe'la korkunç bir gece geçiren Sienna onu karşısında bulunca hem şaşırır hem de sinirlenir, üstelik aralarındaki çekim de tüm ateşiyle devam etmektedir. Wolfe ise Sienna'yı elde etmek için her şeyi yapabilecek durumdadır. Ve bir teklif her şeyi değiştirir.
Gamble Kardeşler serisi başlıyor!Madison Daniels çocukluğundan beri, ağabeyinin en iyi arkadaşı Chase'e âşıktı. Gamble kardeşlerin yakışıklı, dürüst, başarılı, komik… ve inanılmaz seksi Chase'ine. Büyük bir sorun vardı. Chase annesine korkunç günler yaşatan çapkın babası gibi biri olmaktan korktuğu için daima geçici ilişkiler yaşamayı tercih ediyordu. Madison'dan çok hoşlanmasına rağmen onu çoktan gözden çıkarmıştı. Madison ve Chase, Madison'ın ağabeyi Mitch'in düğününde sağdıç ve nedime olarak bir araya geldiler... Romantik bir düğün, küçük bir yanlışlık ve bastırılmış tutkular…...Olacaklara kim engel olabilirdi ki…..