Olimpos Yayınları; Yeni Kitapları

Sen Benim Kaderimsin; bitmeyen bir aşkın, sevdiğinin gözlerinin içine bakıp, titreyen bir yüreğin, sabrın ve sadakatin hikayesi...

İnatçı, hırçın ve dikbaşlıydı Zeynep. Öyle her erkeğin çekebileceği bir kız değildi. Kendi de bunun farkında olduğu için "Evlenmeyeceğim!" derdi.

Çapkın, serseri ve yakışıklıydı Selçuk. Zeynep'i ilk kez gördüğünde, o daha ufacık bir bebekti. Parmağını tutan ve ona gülümseyen bu bebeği, ilk görüşte sevdi.

Onlar didişe didişe birlikte büyüdüler, birlikte oynadılar ve zamanı geldiğinde de yüreklerinde büyüyen sevgiye karşı koyamadılar. Ama Selçuk, "Kirpi" diye çağırdığı kıza aşık olduğunu anladığında, uzun ve yorucu bir yolun kendini beklediğini bilmiyordu. Yine de ne olursa olsun tek bir şeyden emindi: Bu inatçı Kirpi'yi ilk gördüğü andan beri seviyordu ve ondan asla vazgeçmeyecekti. Peki ya Kirpi buna ne diyecekti? Unutmayın, onun dikenleri vardı! Onlar birbirlerinin kaderi olabilecek miydi?
Sevgi İçin Yaşa Onun İçin Ol Ve Öl. Ölmek İçin Fazla Güzelsin... Ne beyazın içindeki var olan siyahın, ne de siyahın içinde kaybolan beyazın hikâyesiydi bu. Renkler ya siyahtı, ya beyazdı, kimi zamansa gri. Aşkın farklı bedenlerde ve farklı renklerde dile geliş hâliydi. Kıyametin içindeki aşkın var olma çabasının hikâyesiydi belki de... Aşkın en hâli, aşkın kıyamet hâliydi... Hikâyemizin kahramanları olan bu gençler değil miydi, girdikleri her savaşı kaybettikten sonra yine kendilerini aşka teslim edenler? Kader örmüştü belki ağlarını... Kim bilebilirdi ki? Belki de kader denen şey yoktu? Ya da vardı... Hz. Âdem yaratıldığında, Tanrı onun kaburga kemiğinden Hz. Havva'yı yaratmıştı. Belki Azra da Arda'nın kaburga kemiğinden yaratılmış aynı bedenden çıkan beden ve ruh eşiydi. Peki onlar ölene kadar birbirlerine bağlı kalmayı başarabilecekler miydi?
Cehennemde yanmak da, cennete kavuşmak da yasak...

Bedeninin arafında sıkışıp kalmış, ruhu ikiye bölünmüş bir adam ve her iki yaralı ruha da şifa olacak bir kadın… Ben Devran, Kaleminden satırlara aşk damlayan. Dününü bir avuç külle sonsuzluğa uğurlayan. Kalbinin atışını hiçe sayan, canı yanan yarasında tuz basan, yitik Devran Ben Destan, Devran'ın bittiği yerden başlayan. Kalemi kırıp eline silah alan. Yarınını bir karış toprağa koyan. Kalbini söküp atan, can yakan, yaraları kanatan, acımasız Destan… 

Aşk kurşun gibi; hedefi belli, hızı belli, izi belli. bir kere izini bıraktı mı ömrü belli...
Bazı yolculuklar sizi aşka götürür... "Aşkın gelişi, aklın gidişidir." Acaba gerçekten öyle midir? Ya da bir dil bir insan, iki dil... Ah, neyse boş verin şimdi dili falan! Burada asıl önemli olan, aşkın dili! Neşeli, sevimli, az biraz inatçı, ama yeri gelince masum bir kedi olan Aslı Karahan ile Roma'yı fethetmeye hazır mısınız? Yalnız, çapkın İtalyanların, aşk dolu kahkahaların ve enfes lezzetlerin de eşlik edeceği bu yolculuk için sizi baştan uyarıyorum. Kemerlerinizi sakıca bağlayın ve yanınızda oturan yol arkadaşınıza dikkatlice bakın! Belki siz de Aslı gibi hayatınızın aşkıyla, hiç ummadığınız bir yerde ve kesinlikle kimseye anlatmak istemeyeceğiniz bir şekilde tanışabilirsiniz. Kim bilir? Pekâlâ, hazır mıyız? O hâlde "Rastlantı" kalkışa hazır...
Bir Rüya Ne Kadar Gerçek Olabilir?

Nereye gidersen git, kaçtıklarını götürürsün beraberinde... Gece rüyanda gördüğün, yüreğini hoplatan, uyuz olduğun yakışıklı, serseri, vurdumduymaz, ukala Komiser... Sabahında karşına eli kanlı Katil olarak çıksa... Ve sana hayatının en büyük gerçeğini sunsa... Ne yaparsın? Her şey zaten karmakarışık olmuş, hayaller ve gerçekler birbirine karışmışken, bir de üstüne onun gönülsüz tutsağıyken... İstekli esiri olursa... Rüya, hayatı boyunca tek bir amaç için yaşayan hayalperest bir genç kız. Düşlerinin prensi; yani Mustafa onun hayatının erkeği ve geleceğinin tek sahibi...ydi! Ta ki bir gece rüyasında Şahin'i görüp, hayalin gerçek olmuş haliyle; sabahında karşısında bulana kadar... "Benim adım Rüya... Serçe değil..." diye itiraz etti kız. "Ben de Şahin... Serçe! Tanıştığımıza memnun olmadım... Ama bir süre öyleymiş gibi yapabilirim..." dediğinde sesi kararlılıkla yükseldi. "Sen de yapabilirsin!"
Ya tüm hayatın bir rüya'ysa! Serçesini korumaya çalışan fedakâr bir Şahin ve onların peşinde azılı bir Kara Kediye dönüşen düşmanı... Oyunlar gerçeğe, rüyalar masala dönüşürken... Sevdiği adamla, onu seven adam arasında kalarak bir keşmekeşin içine sürüklenen Rüya... Ve onu elde edebilmek için hiç çekinmeden kanunsuzluğunu kullanan cesur bir Şahin... Sımsıkı bağlanmış büyük sırları ile, hayatının dengesini bozmak için çıkagelen eski dostlarla... Hiç ummadığı anda yeni keşfedilmiş bir tutkunun renkli karmaşası aklını allak bullak ederken... Ahlak kuralları ve onu zorbaca yanında alıkoyan adamın, çözülmesi zor sırları tarafından esir alınan Rüya... Rehinesi olduğu tehlikeli adamın aslında gönüllü tutsağı olduğunu kavradığında... Benliğini çepeçevre saran inkâr zincirlerini kırabilecek mi? Ve karşı karşıya kaldıkları büyük tehlike, iki genci hayatları pahasına birbirine düşürdüğünde... Bu çözülmesi zor gerçekle savaşabilecekler mi? Aralarındaki çekim, hayatları boyunca unutamayacakları maceralara yol açtığında... Yeni filizlenen reddettikleri duyguları... yaşamları pahasına koruyabilecekler mi?
Pinterest shareGoogle Plus share

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BLOG DESIGN BY BİR OTAKUNUN DÜNYASI