Herkese Merhaba!
Yepyeni bir kitap yorumu ile karşınızdayım. (=
İlk kitabın sonu öyle bir yerde bitmişti ki.. İkinci kitapta neler olacak merak içerisindeydim. İlk kitabın sonu ile ilgili zihnimde deli düşünceler dolanıyordu ama düşündüğüm şeyler olmadı. İlk kitabı okuyanlar az çok biliyordur neler olduğunu.. Yani esas oğlanımız hala sahnelerde! Bizi, Rüya'sını bırakmış değil.
Kitabın sevdiğim bir özelliği karakterlerin bad boy ya da bad girl olmaması. Bu bad boy olayı o kadar klişe oldu ki artık kusma noktasına geldik neredeyse.. Ama Düşlerimin Prensi öyle değil. Mert karakteri; anlatılmaz, yaşanır bir karakter. Böyle okudukça alıp bağrınıza basasınız geliyor. Ya da "bende bir Mert istiyorum" derken buluyorsunuz kendinizi..
Bilmiyorum, ya.. Mert...Nutkum tutuldu derler ya, öyle bir karakter benim için.. Rüya ve Mert çiftinin inişli çıkışlı bir ilişkisi olsa da, özellikle -bence- son derece gereksiz olan tripler beni deli etse de bu çifti seviyorum.
Aslında kitaptaki her çifti seviyorum. Ayrım yapamıyorum. Rüzgar ve Rüya'nın böyle abi&kardeş halleri çok tatlı, ya. Birbirlerinin yanlarında olmaları, birbirlerine destek çıkmaları çok güzel.
İkinci kitapta Rüya ve Mert çiftinin ilişkilerinin bir tık daha önde olduğunu görüyoruz. Yani olayları daha derinlemesine okuyoruz desek, daha doğru olur sanırım.
Bazı kısımlarda Rüya'ya gıcık oldum biraz ama yine de bu onu sevmeme engel değil. İlk kitap içinde söylediğim gibi kitabın kalınlığı gözünüzü korkutmasın.. Hatırlıyorum da başına ilk oturduğumda 200 - 250 sayfa falan okumuştum ve ikinci oturuşta bitmişti kitap. Yani kitap oldukça akıcı..
Kitabı genel olarak sevdim özellikle son kısımdaki o özel sürpriz ile gözlerimden kalpler fışkırdı. Hikayeyi bir de Mert'in ağzından dinleyeceğiz. Büyük bir merakla bekliyorum. Ve okumak için sabırsızlanıyorum. Kitabı okumak isteyenlere ya da okumayı düşünenlere öneririm. (=
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder