Takvim Kızı; MART || YORUM


Takvim Kızı Mart bitti. Diğer kitaplara oranla bir tık daha sevdim. Bu kez eşcinsel bir çift ile karşıladı yazar bizleri; Tony ve Hector.. İkisini de sevdim. Mia her ne kadar sinirlerimi bozsa da serininn garip bi şekilde kendini okutan bi yanı var. Kitapta en sevdiğim kısım Wes'i yeniden görmekti. 😍 Ve cidden yazar orada bize bir güzellik yapmış. 😂 Özlemişim Wes'i.. 😍 Serinin diğer iki kitabına göre karakterleri ve kurgusu ile farklı bir kitaptı Takvim Kızı Mart. Ve Mia hala nefretimsin! 😒 Bu kızın ne hissettiği tam olarak belli değil ve bu halleri beni deli ediyor. Her neyse.. 😁 Genel olarak sevdiğim bir kurgu oldu. Yeni kapak her ne kadar içeriği yansıtsa da gönlüm hala ilk iki kitabın kapağında..😊 Son olarak Nisan ayı kitabı bir an önce gelmeli sevgili @arkadyabitter 😍

Pinterest shareGoogle Plus share

Ölümsüz Aile || YORUM



"Her şey hareket ediyor, büyüyor ve değişiyor. Mesela, sen. Şu anda bir çocuksun, ama bir gün kocaman bir kadı bir olacaksın. Ondan sonra hareket edecek ve yeni çocuklar için yer açacaksın."



Bir varmış bir yokmuş.
Evvel zaman içinde çok uzak yerlerden birinde Treegap adında bir kasaba varmış.
Bu kasaba da ıssız bir ormanın ortasında suyundan içine ölümsüzlük vaat eden bir pınar varmış... 

Bu ölümsüzlük suyundan içen TAK Ailesi durumlarından memnun değiller. Çünkü o kadar uzun süredir hayatta olduklarından etraflarındaki her şeyin öldüğünü ve yok olduğunu, değiştiğini izlemek acı vermektedir. Ölümsüzlük suyunu kaç yaşındayken içtiyseniz yaşınız ilerlese bile görünüşünüz aynı kalıyor. Zaman akıyor ama siz hep aynı kalıyorsunuz. Ve hiç bir şekilde ölemiyorsunuz. Hatta TAK Ailesi bunu denemek için çeşitli yıllar deniyorlar ama başarılı olamıyorlar. Sonra hayatlarına Winnie adında ailesinin baskısından kurtulmak için kaçma girişiminde bulunan küçük bir kız giriyor. Ve asıl olaylar bundan sonra başlıyor. Kısacık bir kitap olmasına rağmen sağlam bir kurgusu olduğunu düşünüyorum. Yazarın kalemini de çok akıcı buldum, okurken hiç sıkılmadım. Kitapta beni en çok etkileyen kısım kitabın son kısmında Winnie ile ilgili bir gerçeği öğreniyoruz. Dediğim gibi kısa olmasına rağmen beni etkileyen bir hikaye oldu. Okumayan herkese tavsiyemdir. 👍

Pinterest shareGoogle Plus share

Şeker Portakalı || YORUM


"Çok yükseleceksin, yumurcak. Adının Jose olması boşuna değil. Sen bir güneş olacaksın ve yıldızlar çevrende parlayacak."

Yazarlıktan garsonluğa kadar bir çok işte çalışan Jose Mauro de Vasconcelos'un Şeker Portakalı kitabında kendi yaşamından izler taşıyan küçük bir çocuğun Zeze'nin hikayesi biz okuyucuyla buluşuyor. Şeker Portakalı, "günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü." Bu acı, ayağının cam tarafından kesilmesi ya da dayak yemesi değil; "insanın birlikte ölmesi gereken şeydi.."

Spoiler olacağından dolayı fazla detaya girmek istemiyorum ama..

Ah! Portuga! İçimi yaktın! İçimi dağladın! Keşke diyorum. Keşke bir mucize olsaydı..

Minguinho.. Küçük şeker portakalı fidanı.. Bazen bir at oldu, bazen bir sırdaş.. Ama o küçücük haliyle gönlümde taht kurdu..

Zeze'nin öyle yürek burkan bir hikayesi var ki.. Bilmiyorum belki yazarın yaşamından izler taşıdığı içindir beni çok etkiledi. Başta isimleri telaffuz edemediğim için adapte olmakta zorlandım. Ama sonra kurgu beni ele geçirdi ve kendimi Zeze'nin dünyasına ışınlanmış bir halde buldum.

Başta Zeze dışında kimseyi sevmediğim kanısındaydım. Fakat sonra işin içine Bay Portuga girdi. Hikayesiyle yüreğimi burktu, gönlümde taht kurdu. Sonra Zeze'nin çirkin öğretmeni Dona Cecilia Paim! Böreğini Zeze ile paylaşan iyi yürekli öğretmen. Ve Zeze'nin ablası Gloria. Zeze'yi her şeyden herkesten koruma çabasına hayran kaldığım Zeze'den sonra ailede sevdiğim tek kişi..

Hikayede Zeze'nin yaramazlıklarına şahit oluyoruz ve yediği dayaklara.. Öyle beter dayak yiyor ki.. İnsanın içi el vermiyor. Hani "bırakın istediği kadar yaramazlık yapsın" diyorsunuz. O kısımlarda Zeze'ye çok üzüldüm, böyle alıp bağrıma basasım geldi. Böyle zamanlarda Zeze'yi kaçırıp uzak diyarlara götürmek istedim.. Sonra Zeze'nin kendini Mangaratiba'ya feda etmek istediği düşüncesi geldi yüreğime oturdu. Kıyamadım ya, bilmiyorum. Orada koptu bende bir şeyler.. Böyle yürek dağlayan bir hikayeydi Şeker Portakalı..

Bazı kitaplar vardır. İçimizdeki bir şeyi -bir duyguyu- harekete geçirir. Acı ve yoksulluk vardır belki ama yolun sonunda o ışık -sevgi- de umut da vardır. İşte Şeker Portakalı böyle bir kitap.. Zeze, yaramaz bir çocuk olmasına rağmen kocaman bir ruha ve sevgi dolu bir yüreğe sahip.. Elimde olsa önüme çıkan herkese bu kitabı alıp onlara okutturmak isterdim.. Öyle derinden etkiledi beni Şeker Portakalı.. Ve yazarın diğer kitaplarını da okumak için tatlı bir sabırsızlığa düşürdü beni. Son olarak büyük küçük herkesin okumasını öneriyorum.
Pinterest shareGoogle Plus share

Alice Haikalar Diyarında || YORUM




"Belki de bundan çıkartılacak bir ders yoktur," dedi Alice çekinerek.

Düşes, "Her şeyden bir ders çıkartılabilir, yeter ki çıkartmasını bil."


Yorumuma geçmeden önce yazar hakkında ilginç bulduğum bir kaç bilgi vermek istiyorum.


Lewis Carroll, bir matematik dehasıydı. Kelime üretmekte üstüne yoktu. Halen Kütüphanelerde kitapların daha kolay bulunabilmesi için kitap adını cildin sırtına yazma fikrini hayata geçirdi.


Kitabı büyük bir hevesle almıştım lakin beklediğim gibi çıkmadı. Bölümler arası geçişler o kadar hızlıydı ki başım döndü. Belki ilerde düzelir, sevmeye başlarım diye düşündüm ama olmadı. Filmini izlemiş ve konuyu bilmiş olsam da kitabı sevemedim ne yazık ki.. Okurken bir anlamda veremedim. Dediğim gibi çok hızlı gelişti her şey. Kitaptaki çizimleri de sevemedim. Ben masum, çocuksu bir Alice beklerken çizimlerde bunu göremedim. Çizimler ürkütücü geldi bana.. Bilmiyorum belki de çok büyük bir beklenti içinde olduğum içindir..Kitapla ilgili sevdiğim tek şey; kapak tasarımı ve baskısı oldu ama onun dışında kitap bana pek hitap etmedi maalesef.. Ama bu "sizin de sevmeyeceğiniz" anlamına gelmez. Renkler ve zevkler tartışılmaz diyor ve çok merak ediyorsanız bir şans verebilirsiniz diyorum.
Pinterest shareGoogle Plus share

Üst Kattaki Deli Kadın || TANITIM



Eser Adı: Üst Kattaki Deli Kadın
Yazar: Catherine Lowell
Özgün Adı: The Madwoman Upstairs
Yayınevi: Arkadya Yayınları
Etiket Fiyatı: 20.00 TL
Türü: Roman
Çeviren: Çağla Önsal
Editör: Çağla Dirice Çakır
Baskı: 1. Baskı
Cilt: Karton Kapak
Sayfa Sayısı: 408
Baskı Tarihi: Nisan 2017

Tarihteki tüm hikâyeler, içinde bizim için değerli olan bir hazine saklar ve onu okuyan kişide asla silemeyeceği derin bir iz bırakırlar.

Babasını trajik bir şekilde kaybeden, ünlü Brontë Kardeşlerin yaşayan son akrabası Samantha Whipple da işte böyle bir hikâyenin peşindeydi. Edebiyat tarihindeki en ünlü kadınlardan üçüyle akraba olduğundan herkes, Samantha’ya gizli ve muazzam bir miras kaldığına inanıyordu. Fakat Samantha, tüm hayatını kitaplara ve edebiyata adayan tatlı kaçık babasının, büyük bir hazine falan saklamadığından emindi. Onun tek istediği, babasının hatıralarını sonsuza dek yaşatacak olan bir hikâye yazabilmekti.

Babasının son isteğini yerine getirmek üzere Oxford Üniversitesi’ne gittiğindeyse her şey bir anda değişti. Babasına ait kayıp kitaplar ve el yazısıyla yazılmış notlar, gizemli bir şekilde kapısında belirmeye başlamıştı. Samantha artık, yakışıklı olduğu kadar kibirli profesörü Orville’in de yardımıyla aile sırlarıyla dolu bu edebi bulmacayı çözmek zorundaydı.

Uğultulu Tepeler, Jane Eyre ve daha birçok edebi başyapıtın izinde soluk soluğa okuyacağınız bir macera… Catherine Lowell’ın usta kaleminde hayat bulan Üst Kattaki Deli Kadın, sizi gizem, aşk ve edebiyat kokan satırlarda, unutulmaz bir gezintiye çıkmaya davet ediyor.
Pinterest shareGoogle Plus share

Canım Aliye, Ruhum Filiz || YORUM


Mektupların insanın yaşamına açılan bir pencere olduklarını düşünüyorum. Bu yüzden mektup türünü okumayı seviyorum. Canım Aliye, Ruhum Filiz'de Sabahattin Ali'nin hayatına kısa bir yolculuk yapıyoruz.


"Dünyada herkesten ve her şeyden çok sevdiğim Aliye" diye başlamış Sabahattin Ali bir mektubunda. Bu cümleden de anlaşılacağı üzere çok derin seven, güzel seven bir adam Sabahattin Ali. İyi bir yazar olmanın yanında iyi bir eş ve iyi bir baba. Hayatı zorluklarla geçen bir yazar. "Güzelsin" gibi basit bir kelimeyi bile büyülü bir şekilde okuyucuya aksettiren bir kalemi var. Ölüm yeri olarak Kırklareli diye bilinse de aslında nerede öldüğü tam olarak bilinmiyor. Çeşitli rivayetler var ama kesin bir bilgi söz konusu değil. Hayatı gibi ölümü de trajik bana göre.. Hayatı boyunca oradan oraya, ceza evinden ceza evine sürüklenmiş, ailesinden uzak onlara hasret kalmış. Canım Aliye, Ruhum Filiz eserinde bu süreçte neler yaşadığını onun ağzından okuyoruz. Ben kitapta Aliye Ali'nin de mektuplarını görmek isterdim.


Kitaptan sevdiğim bir alıntıyı paylaşmak istiyorum; 
"Şunu esas olarak kabul etmeliyiz ki insanların hemen ekserisi yalnız kendilerini düşünürler. Dünyadaki bütün felaketlerin, uygunsuzlukların, bayağılıkların sebebi işte bu her şeyden evvel kendini düşünmek illetidir. İlk bakışta insana bir kurnazlık ve akıllılık gibi görünen bu hal hakikatte aptallıktır. Çünkü dünyada bir insanın başka bir insanın yardım ve alakasına muhtaç olmadan yaşaması mümkün olamayacağına, hatta en kötü hayvanlarda bile birbirlerine yardım hissi mevcut bulunduğuna göre, sadece kendini düşünmek ve başkalarının da böyle yapmasını istemek kendi kendisinin kuyusunu kazmaktır. İnsan başkalarına yardım ettiği, başkalarını sevdiği kadar yükselir. Dünyada hayatın bir tek manası varsa o da sevmektir. Hatta mukabele bile edilmesini beklemeden sadece sevmek. Başka bir insanı bahtiyar edebilmek, kendini bahtiyar edebilmekten daha güç fakat daha insancadır. Bugün böyle düşünenlere saf, hatta enayi derler. Fakat ne derlerse desinler, biz kalbimizin ve kafamızın doğru bulduğu şeyleri etrafın ne dediğine bakmadan yapmalıyız. Hayatta en büyük vazife ve saadet olarak şunu almak lazımdır: bize yakın ve uzak bütün insanlara yardım etmek, bütün insanların iyiliğine çalışmak..."

Yazarı, bu kadar genç yaşta (41) kaybetmek beni üzüyor. Yine de bu kısa yaşamında bir çok eser ve iz bırakmış biz okuyuculara.. Yazarın kalemiyle yeni tanışacak olanlara Canım Aliye, Ruhum Filiz kitabını gönül rahatlığıyla öneriyorum.
Pinterest shareGoogle Plus share

Küçük Prens || YORUM


Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry tarafından yazılan ve 1943'te yayımlanan hikaye başta çocuk kitabı olarak anılsa da aslında öyle değil. Küçük Prens'i çocuk kitabı olarak görmüyorum. Her yaş grubunun okuması gerektiğini düşünüyorum. Kitap yazarın uçağının kaza yapması sonucuyla Sahra Çölüne düşmesini ve orada Küçük Prens ile karşılaşmasıyla başlıyor. Küçük Prens'in gözüyle büyüklerin dünyasına kısa bir yolculuk yapıyorsunuz. Gezegenler, yıldızlar ve insanlar ile karşılaşıyorsunuz. Kitapta, insanlardaki otorite tutkusunu, umutsuzluğu, kendini beğenmişliği görüyoruz. Bunun yanında dostluk kavramıyla da tanıştırıyor bizi yazar. Küçük Prens ile ilgili şöyle bir şey var ki.. Her okunduğunda farklı anlamlar, izlenimler bırakıyor insanda.. Çevirisi nasıl olur diye başta endişe etmiştim ama Parodi Yayınlarının çevirisi gayet güzeldi. Tavsiye ederim. 😇

Ve son olarak kitapta sevdiğim bir alıntıyı bırakıyorum.
"İşte sana vereceğim sır. Aslında çok basit: Hakikati en iyi kalp gözüyle görebilir insan. Gözler asıl görülmesi gerekeni göremez."
Pinterest shareGoogle Plus share

Küçük Kara Balık || Bir Şeftali Bin Şeftali || YORUM



İran çocuk edebiyatının dünyaca ünlü yazarı olan Samad Behrangi çocuklara olduğu kadar büyüklere de hitap eden bir yazar. Eserlerinde kullandığı teşhis (kişileştirme) sanatı ile bir yandan coşkulu ve duygulu bir anlatıma sahipken bir yandan toplumsal sorunlara da işaret etmesi yönüyle bütün ilgiyi üzerine topluyor. Aslında işin sırrı bu kadar kısa bir öykünün her yaşa hitap etmesinde yatıyor. Bir Şeftali Bin Şeftali kitabında sevginin, emeğin, dostluğun ne olduğu üzerinde durulurken aynı zamanda toplumsal konulara da değinmeyi unutmamış yazar. Bir şeftalinin sevgi ve emek ile nasıl büyüyüp, geliştiğini, o sırada yaşadığı evreleri gözler önüne sermiş yazar. Küçük Kara Balık da ise bizleri dünyayı, yaşamı, özgürlüğü sorgulamaya itiyor.


Kitaptan sevdiğim bir alıntıyı paylaşmak istiyorum; 
"Yola düşüp gitmek, başka yerlerde neler olup bittiğini öğrenmek istiyorum. Ben bilmek istiyorum; gerçekten de yaşamak dediğimiz şey şu bir avuç yerde yaşlanıncaya kadar dolaşıp durmaktan mı ibaret; yoksa dünyada başka şekilde yaşamak da mümkün mü?"
Sonuç olarak çocuk kitabı olarak düşünmememiz gerektiğini ve her yaş grubundaki bireylerin büyük küçük demeden okuması gerektiğini düşünüyorum.

İletişim; https://www.instagram.com/hayalperestinzamanyolculugu/
Pinterest shareGoogle Plus share
BLOG DESIGN BY BİR OTAKUNUN DÜNYASI