Şahmelek / Alıntılar


"Nilüfer çiçeği ve yasemin senin kokun. Bu evde başka kimse senin gibi kokmuyor. Geldiğini anlamak o kadar kolay ki..."

Boğuk sesli, sakallarından şiir dizeleri dökülen güzel bir adamdı o...

Şiir gibi bir adamdı...
Onunla aynı havayı solumak, ya benim cezamdı ya da yirmi ikinci yaşımın hediyesi...
O, Aslan Balkanlı'ydı. Reddedilemez bir adam ama insafsız bir reddediciydi.

*

"İde, sen benim için henüz çalınmamış bir notasın..."
*
"Herkes aşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu. Ama aslında bu kadar basitti işte: Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın..." (Kürşat Başar-Başucumdaki Müzik)


*
O benim sevgilimdi. O benim aşık olduğum adamdı. Dolayısıyla aşkımdı. O benim bir tanemdi. Gerçi tüm evrende tekti ya... Anlamadığım bir şekilde O benim hayatım da olmuştu. Onunla yatar, onunla kalkar olmuştum. Ve en önemlisi o benim canımdı... Bundan daha güzel bir sözcük olamazdı benim için... Canım...
*



Aslan'ı görünce verilen tepkiler;

"Oha! Bize doğru mu geliyor o şey?"
Yüzümü buruşturup, "O şey mi?" dedim.
"İnsan olup olmadığından emin değilim. Çözünce adını koyacağım..."


*
Gözlerimi açabildiğimde Aslan'ın güzel suratına kilitlenmiştim hemen... Sırılsıklam bir yüz, sımsıkı yumulmuş gözler, harika açıyla aralanmış dudaklar ve tüm açıklığıyla karşımdaki güzel ademleması... Aslan güzel kelimesinin ete kemiğe bürünmüş haliydi şu an...
*
Bir an beni kendine çekip sıcak göğsüne bastırdı. Hiç bırakmaz istemezmiş gibi istemezmiş gibi sanki çok arayıp sonunda bulduğu değrli bir parçaymışım gibi beni sarmalamıştı.


...
"Seni almaya geldim."
*
Yüzünü ellerimin arasına aldım ve başparmaklarımla sakallarını okşadım. "Yemin ederim ki sen bu dünyada başıma gelen tek iyi şeysin," diyerek alnımı alnına bastırdım.
*
Gözlerimi açıp bir kaç kez kırpıştırdım. Pencereden süzülen ışık, yüzünün güzelliğini ortaya seriyordu. Bıraksalar her saat, her dakika ve her saniye bakabilirdim bu güzelliğe.


*
Fısıltıyla, "Peki senin arkadaşın kim?" diye sordum.
"Benim arkadaşım da, herşeyim de sensin."
*


Güzel gözler, güzel dudaklar, güzel adam...
Ona "güzel" diye seslenmekten hiçbir zaman vazgeçmeyecektim. Çünkü Aslan güzeldi ve bu su götürmez bir gerçekti.
*
"Hatırlıyor musun? Bana artık neden piyano çalmadığımı sormuştun?"
"Çalıyordum çünkü piyano benim yalnızlığımın sesiydi. Bir imdat çağrısı..." deyip gözlerini yumdu. Duyduklarıma, bana söylediklerine anlam veremiyordum. Bir imdat çağrısı mı? Peki ama ne için?
"Bu sesimi duyurabilmenin bir yoluydu benim için. Haykırışlarımdı. Ve sen..." dedi ve duraksadı. Gözlerindeki neden olduğunu çözemediğim o ışıltıyla bana baktı, baktı ve baktı.

Ve ben...
"Sen beni duydun. Çaldığım her notanın altında yatan o umut edişi hissettin. Bir tek sen..."
*
Ellerimi yüzümdeki ellerine yasladım ve aralanan dudaklarına gözlerimi kilitledim.
"Seni seviyorum, Şahmelek." Bunu dediğine inanamıyormuşçasına gözleriyle deli gibi yüzümü tarıyor ve dudaklarının mutlulukla havalanmasına izin veriyordu. Gülerken bir kez daha fısıldadı. Bunu daha çok kendine söylüyormuş gibiydi.


"Gerçekten seviyorum."
Gözlerimden damlayan küçük yaşlar Aslan'ın başparmağında durup kurudular. Daha ileri gidemeyip kaderlerine razı oldular. Gözyaşlarıma inat gülümseyen dudaklarım vardı. Ellerine daha sıkı asıldım, içimden yüzlerce, belki de binlerce kez tekrarladım. Beni seviyor, beni seviyor, beni seviyor.
Yüzümü hafifçe çevirip dudaklarımı büyük avucuna bastırdım. İki uzun soluklu öpücüğümü avucuna bırakırken fısıldıyordum.


"Lütfen başkasını sevme."
*


Burnumu çekerek titreyen çeneme aldırmadan konuştum.
"Sadece... Beni sevmekten vazgeçme, tamam mı? Hiç bıkma benden."
Nefesini yavaşça üflerken, "Ben seni bulmuşum, artık bırakır mıyım sanıyorsun? Ah, küçük kadınım benim..." diye soludu ve tek hamlede beni kollarına hapsetti.
*
Damarlarıma yayılan ani suçluluk dalgasıyla kollarımı Aslan'a sarıp yüzümü boynuna sakladım. Burası benim mabedimdi. Her türlü kötü şeyden hatta zinhimdeki kötü düşüncelerden bile gizlenmek için daha iyi bir yol bilmiyordum. Aslan'ın kokusu neredeyse benim evim oradaydı.


*
"En az kalbin kadar güzel bir adamsın sen, Aslan Balkanlı."
Vereceği cevabı da çok iyi biliyordum. Beni yanıltmamıştı.
"Güzel olan ben değilim, sensin. Böyle söyleme."
Söyleyecektim. Ona güzel demeken hiç vazgeçmeyecektim. Neden vazgeçecektim ki? Aslan güzeldi ve bu gerçek gün gibi ortadaydı.
*
Boynuna doğru gülümseyip kokusunu soludum. Bu kokunun bir tarifi yoktu. Biri bana, "Anlat şu Aslan'ın kokusunu," dese dilim tutulurdu herhalde. Aslan, Aslan kokuyordu o kadar.
Başka hiçbir yaşayan canlıda bu kokunun olmayacağını içten içe biliyordum. Benim cennetim gibi kokuyordu.
Bana, "O kadar yaralısın ki dudaklarından öpmeye kıyamıyorum seni," demişti.


*
"Hep böyle mutlu olmanı istiyorum."
Hiç düşünmeden yanıtladım.

"Sen ne istersen onu olurum ben."
Ve bir anda, "Karım ol, o zaman," dedi. Öylece sanki çok normal bir şeyden bahsediyormuşçasına.
*
"Seni çok seviyorum, Aslan Balkanlı. Her şeyinle, her halinle de sevmeye devam edeceğim."
Ensesine sarılı elimi çekip dudaklarına yaklaştırdı. Parmak uçlarımı tek tek öperken içimde bir şeylerin eridiğini hissediyordum.
"Hep seveceğim. Durmadan..."
Gözlerimi zorlayan mutluluk gözyaşları eşliğinde yüzümü Aslan kokusuna gömdüm. Ait olduğum tek yere...
Aslan Balkanlı'yı bulmak yirmi iki senemi almıştı belki ama beklemeye değerdi. Aslan Balkanlı reddedilmez bir adamdı ama bu sefer reddetmeyi gerçekten başaramamıştı.


*
Tam İde'yi çağırmak için mutfaktan çıkacaktım ki giydiği siyah, derin göğüs dekolteli, dar elbisesiyle bana gelen kadına bakakaldım. Her seferinde ve her Allah'ın gününde daha da mı güzelleşecekti bu kadın?
*
İde'yi bulmak otuz bir senemi almıştı belki ama bir o kadar daha beklemeye değerdi. Sonumuz böyle olacaksa belki bir on sene daha...
Yüzümü çiçek kokan boynuna gömerken sayısız kez tekrarladım içimden...


"Şükürler olsun ki yanımdasın, benimlesin. Hep benimle, kal, Şahmelek. Seni seviyorum..."

Pinterest shareGoogle Plus share

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BLOG DESIGN BY BİR OTAKUNUN DÜNYASI