Solgun bir ışık altında yazılıp
uçları yakılan mektupların
yarısı ağıtsa yarısı türküdür
ve gurbet mutlaka olacaktır
Bekleyişlerle direnen ömrün
dağlamaktaysa bağrını hicran
ve kıskıvrak sarıyorsa keder
gurbet mutlaka olacaktır
Oyalı bir mendilin kanaviçesindeki
sabrın kararttığı gül demetine
usulca düşüyorsa bir damla gözyaşı
gurbet mutlaka olacaktır
_______________________________
Ayrılıkların puslu aynasındadır
bekleyişlerin solgun yüzü
Bekleyişler ki demlenişidir sabrın
damıtır sessizliği ve üzüncü
damıtır gurbetin kavruk memesinden
ve emzirir
hasretin yanık yüzlü çocuğunu
___________________________
__
Her nasılsa yalnızsın
Bir giz gibi deliyor yüreğini
cansıkıntılarının burgusu
ve hep bir şeyler eksik gibi
bir şeyler bekler gibisin
Yeni bozgunlar
yeni yenilgiler peşindesin
Bir bozkır kuraklığına dönmüş için
Oysa yalnız bir öpüştür
gurbeti türkülere dönüştüren
___________________________
Çoktandır su vermedin
çiçeklere ve yüreğinin çeliğine
Zaman terkisine almış da öpücükleri
koşuyor sessizliğin ve yalnızlığın
iyotlu kıyılarına
Bir yol ayrımı ki yanlışla doğru
hüzünlerle sevinçler kolkola
Sen ki ey kalbim
yanlışları ve hüzünleri taşıdın
bunca zaman
Taşıyamaz yüreğinin batık sandalı
bu yalnızlığı, bu can sıkıntılarını
Yaşam gelincikler gibi beklerken seni
gecenin kapısını çalma
ey kalbim
________________________
Hayatın devraldığı
sessiz bir özsudur acı
birikir yüreğinin kıvrımlarında
ve ağar gözlerine ağır ağır
Bulutlar yere inmiştir artık
ya da gurbettesindir
Unutma
Bir hayalet gibi kapındadır
yalnızlık denilen şey
ufkun kararabilir birden
için çölleşebilir
Kaçışın bile bir adımdır
ya da dönüşündür kendine
Unutma
_____________________
Her sayfası kederle kararan
bir hüzün defterine döner günler
ve her sabah “merhaba hüzün”
“merhaba yalnızlık”
diyerek başlarsın hayata
Ama hayat bağışlamayacaktır seni
Unutma
Üstelik günlüğü yoktur hüznün
hiçbir zaman da tutulmayacaktır
Serüvenlerin yorgun yeniği
elleri titreyen yaşlı bir kadındır hüzün
ya da hasta bir tanıdıktır ancak
hepsi o kadar
Unutma
_____________________
Çöreklenmiş alaycı bir gülüş
dudaklarının hayın kıvrımına
iki yüzlü
küçümseyici
ve sevdalı
Belli etmesen de üşüyorsun belli
Al omzuna harmaniyeni ellerinle
Ellerin ki dokur zamanın tezgâhında
aşkın bin türlüsünü
inceliğin ve hüznün bin türlüsünü
Ufkun sisli ve alıngan
hiç doğmuyor güneşler
hiç doğmayacak
sanki zaman
hep ortaçağ
___________________
Toprağı nasıl kavrarsa ayrıkotları
ve nasıl çölleştirirse usul usul
öylece sarmış seni yanlışlar
çürütmüş yüreğindeki öfkenin
dayanıksız tohumlannı
çorak bir toprağa döndürmüş içini
Zehirli sütleğenler sürülmüş ökselere
sinsi bekleyişler gibi yapışkan
iğrenç gülücükler serpiştirilmiş
belli ki sen
konacaksın acemi sekişlerle
yalnızlığın bu hayın ökselerine
Ve şimdi uysal bir kedi gibi sokuluyorsun
gergefini sessizce işleyen gecenin koynuna
Usulca okşuyorsun yalnızlığını
usulca ve sessizce yaşamak diyorsun buna
oysa hayat
açılmamış bir yumak gibi duruyor ellerinde
Ah yalnız kuş
belli ki sen bilemeyeceksin uçmayı
____________________
Bir çığlığın sessizliğidir
derin suların dinginliği
ki çınlar yüreğinin
kararan kayalarında
Derin suların dinginliği
çatlatır yüreğinde korkunun tohumunu
çünkü sessizlik en büyük ustadır
düşü gerçeğe dönüştürüverir apansız
Isırır bir hançerin yılan dili
gibi çatallaşan çeliği
Sonra yalnızca öyküler kalır
ve sen onu yaşarsın çaresiz
____________________
Paramparça da olsa sevdalar
yine de kalmış olabilir
küçücük bir mavilik gökyüzünde
bir sevda kırıntısı
avuç içi kadar bir umut
__________________
"MERHABA HÜZÜN"
Beklenmedik bir anda terkedilmişsindir bütün sevdiklerince
Suçlamak istemesen de hiç kimseyi üzünçle yanmakta yüzün
Adını bile koyamadığın bir boğunç dolmakta şimdi yüreğine
Ve usulca ağmaktadır gözlerinin peteğine ağulu bir hüzün
_________________
HÜZÜN VE SEVDA
Biz ki hüznü sevda diye belleyip
Öylece almıştık şiirimizin kirmenine
Şimdi bir gündönümündeyiz artık
Ve elveda demenin zamanıdır hüzne
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder