Gülperi'nin tekdüze giden hayatı, tam bir serseri mayın olan Ateş'le karşılaşmasıyla aniden değişmişti. O yaz, Ateş ruhundaki son masumiyeti Gülperi'ye, Gülperi de kalbinde yeşeren ilk duyguları Ateş'e vermişti. Duyguların en eşsizini; ilk aşkını…
"Gençlik hatıramız biz büyürken, dimağımızda silikleşmiş miydi? Parlamıyor muydu artık ateş böcekleri?
İncir ağacı unutmuş muydu gövdesine kazılı isimlerimizi; o yaz kumlara çizilip, dalgaların vurarak sildiği oklu kalpler gibi…"
Geçmişi yoktu, geleceği yoktu. Daha en başından zamansızdı o. Henüz sekiz yaşındayken, hastane yatağında, bir yangından sağ kurtulan tek kişi olarak ve geçmişine dair hiçbir fikri olmadan uyandığında; başucundaki adam ona, "Onlar senin için öldüler," demişti. Günlerce, gecelerce... Hep aynı kelimeler kazınmıştı beynine: "Zamanı geldiğinde, geride kalanlar için kendini feda edeceksin."
Bedel ödeme zamanı geldi. O artık, kozasının içinde bekleyen, durağan bir krizalit değil. Şimdi, geceye kanatlarını açan bir kelebek olmanın eşiğinde duruyor, Siyah. Onu ne vazgeçirebilir? Aşk? Geçmişinde yatan gizemler? Ya da... İntikam? Yaşamını kendini feda etmeye adamış bir kadını, yolundan ne döndürebilir?
"Bir varmış bir yokmuş, diye başlardı ya masallar; işte benimki de, olsa olsa hep yokmuş hiç varmıştı. Neyin hayaliydi kurduğum? Neyin cesareti, cüreti? Hiç yokmuş bir hayatın, hüzünlü umut kırıntısıydım ben, onu da kuşlar gagalamıştı..." Kesişen yollar, önyargılar ve tehlikeli planlar arasında doğan, kalbimizdeki en masum aşk; Frezya
Diğer Kitaplar Hakkında Bilgi Almak İçin; TIK TIK!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder